23 Haziran 2011 Perşembe
Anestezi Yöntemleri ve Anestezi Kararı
Anestezi Çeşitleri
Genel, bölgesel (rejional) ve lokal olmak üzere üç türlü anestezi yöntemi vardır. Her üç yöntemde de bazı ilaçlar kullanılarak his duyusu geçici olarak ortadan kaldırılır. Bu yöntemler ayrı ayrı uygulanabildiği gibi bazı durumlarda birlikte de uygulanabilir.
Genel Anestezi
Bilinç kaybı veya uyku oluşturularak his kaybının sağlandığı bir anestezi yöntemidir. Burada zannedildiği gibi normal bir uyku söz konusu değildir. Anestezi uzmanın bazı ilaçları kullanarak oluşturduğu ve belli düzeyde bir bilinç kaybı sağlayarak ve hastaları o bilinç düzeyde tutarak gerçekleştirdiği bir anestezi yöntemidir. Hastalar arzu edilen bilinç kaybı düzeyinde tutulduğu sürece -ki buna anestezi derinliği denir- hastalar hiçbir şey duymaz, hissetmezler. Bu dönemde tüm yaşam belirtiler de kontrol altında tutulur. Ya ilaçların damar içine verilmesi veya anestezi yapan gaz niteligindeki ilaçların akciğerlere solutulması ile oluşturulur. Genellikle anesteziye damar yolu ile başlanıp solunum yoluyla devam edilir.
Bölgesel Anestezi
Lokal anestezi ilaçları denen ilaçların duyumları beyine Taşıyan ve ana şebeke olan omurilik içine, onun yanı başına veya duyulan ameliyat sahasından omuriliğe taşıyan büyük ya da küçük çaplı sinirlerin geçtiği yollar üzerine, enjekte edilmesi ile oluşan bir anestezi yöntemidir.
Lokal Anestezi
Lokal anestezi ilacının ameliyat yapılacak doku içerisine enjekte edilmesi sonucu o bölgede dağılmış bulunan sinirlerin duyumları iletmesi engellenerek oluşturulan bir anestezi yöntemidir. Daha çok küçük cerrahi işlemler için uygulanır.
Monitörize Anestezi
Diğer bir yöntemdir. Daha çok ameliyat-dışı endoskopik ve radyolojik incelemeler sırasında hastanın rahatsızlık duymasını veya hareket etmesini önlemek amacıyla uygulanır. Bu yöntemde lokal anestezi ilaçları uyuşukluk sağlamak amacıyla, genel anestezi ilaçları düşük dozda sedasyon sağlamak amacıyla bir arada kullanılır. Bu uygulamalarda hasta genel anestezi alacak gibi hazırlanır ve işlem sırasında genel anestezi alıyormuş gibi yakından izlenir.
Anestezi Yönteminin Seçimi
Bütün cerrahi girişimlerinin genel anestezi ile yapmak mümkündür ama lokal anestezi ile yapmak mümkün değildir. Genelde ağız içi girişimleri, boğazda yapılacak olan girişimleri genel anestezi dışında başka bir yöntem ile yapmak tercih edilmez. Bu nedenler ile önce yapılacak cerrahi girişiminin hangi anestezi yöntemi ile mümkün olacağı konusu anestezi yöntemi seçiminde en önemli rolü oynar. Bazı ameliyatları her iki veya üç yöntemle de yapmak mümkündür. Mesela prostat ameliyatı, kasık fıtığı ameliyatı gibi. Bu gibi durumlarda yöntemi belirleyen ikinci faktör anestezi uzmanının tercihidir. Anestezi uzmanı burada kendi deneyimine ve becerisine en yatkın gelen ve hastanın fizik ve sağlık durumuna (kilosu, genetik yapısı, şişman olup olmaması veya diğer hastalıklarının bulunup bulunmaması gibi) en uygun düşen yöntemi tercih etmelidir.
Bunun dışında hastanın arzusu da anestezi yönteminin belirlenmesinde üçüncü faktör olarak göz önünde bulundurulabilir. Eğer engel yok ise ve koşullar hastanın güvenliğini tehlikeye sokmayacak ise hastanın isteğine uygun olarak anestezi yöntemi belirlenebilir. Bir çok hastada anestezi sırasında bilincin açık olmasının daha güvenli olduğu şeklinde yanlış bir kanı vardır. Oysa anestezi riski açısından lokal anestezinin, genel anesteziden daha güvenli olduğu bugüne kadar yapılan çalışmaların hiç birinde ortaya koyulamamış ve ispatlanamamış, hatta bazen zararlı olabileceğine dikkat çekilmiştir. Bu nedenle anestezi yöntemini seçerken hastanın, hatta cerrahın görüşü alınabilir, fakat son sözü anestezi uzmanına bırakmak ve onun kararına uymak daha doğrudur.
Anestezi Uzmanı ve Ameliyat Ortamı Seçimi
Cerrahi bir ekip işidir. Anestezi uzmanı da bu ekibin çok önemli bir üyesidir. Ekip çalışmasının en önemli avantajı ekibin her üyesinin ameliyatın kritik dönemlerinde uzun süre birlikte çalışma sonucu kazandığı "uyum içerisinde çalışma koşullarının" zaman kaybedilmeden sağlanmasıdır. Anestezi uzmanı cerrahın ne zaman ne yapacağını daha önceden bilir, cerrah da anestezi uzmanının kendisine gereken desteği gerektiği zaman vereceğini bilerek işine dikkati dağılmadan devam eder. Böylece anestezi uzmanı cerraha, cerrah da anestezi uzmanına karşı güven duyar. Anestezi uzmanı bu zor durumdan benim cerrahım rahatlıkla çıkar ve cerrah da bu zor ameliyatta benim anestezi uzmanım bana gereken kolaylığı sağlar diyebilmelidir. Bu şekilde oluşan güven duygusu ameliyatların başarısı için son derece önemlidir. Uyum içinde çalışmaktan bu iş birliği ve güven duygusu anlaşılmalıdır.
Genelde hasta hastalığı nedeniyle baş vurduğunda cerrahını seçmiş olur, fakat anestezi uzmanını henüz tanımıyor olabilir. Hasta ameliyattan önce mutlaka anestezi uzmanı ile tanışmalı, konuşmalı ve ekip üyesi olarak uzmanı benimsemelidir. Anestezi uzmanları da hasta ile olan görüşmelerinde hastanın güvenini kazanmaya özen göstermelidir. Endişelerin ve ikilemlerin çoğunun altında güvensizliğin vatlığı unutulmamalıdır.
Benzer bir durum hastane seçimi için de geçerlidir. Ameliyat ekibi daima alıştığı ortamda alıştığı yardımcılar ile ameliyat yapmayı tercih eder. Burada dikkat edilecek en önemli nokta ameliyat yapılacak ameliyathane ortamı hem anestezi hem de cerrahi açısından ileri teknik olanaklara ve donanıma sahip, deneyimli ve işini bilen yardımcı ekibin yer aldığı bir ortam olmalıdır. Hastalar hekim ve ortam seçiminde bu özellikleri bilemediklerinden kendilerince seçim yapmaya kalkmadan önce açıklanmaya çalışılan özellikleri göz önüne almalıdırlar.
Ülkemizde hekim hasta ilişkileri ayrıca 01/12/1998 tarihinde 23420 sayılı Resmi Gazete'' de yayınlanarak yürürlüğe giren "Hasta Hakları Yönetmeliği"nin 7, 9, 15 ve 18. maddeleri ile de düzenlenmiştir. (Ek 1)
Anestezide Kullanılan Malzemeler
Anestezide kullanılan ilaçların bir kısmı anestezi uzmanı tarafından damara yapılan injeksiyon yolu ile, diğer bazıları ise akciğerler yoluyla verilir. Akciğerler yoluyla verilen ilaçlar ve oksijen için anestezi uzmanları anestezi makinelerini kullanırlar.
Anestezi makineleri ve aletleri, anestezi yapan makineler değildirler. Fakat karmaşık yapıları olan aletlerdirler. Üç önemli bölümden oluşurlar. Bunlardan biri gazların karışımını sağlayan sistem, diğeri anestetik maddelerin solunduğu dolanımlı sistem ve bir diğer ise solunumun otomatik olarak sağlandığı solunum makinesidir (ventilatör). Bunlara bir dördüncü bölüm olarak hayati belirtilerin sürekli izlendiği monitör sistemini de eklemek gerekir.
Gaz karışımını sağlayan sistem genelde hastanelerde ameliyathaneye kadar gelen oksijen, azot protoksit ve basınçlı hava borularının çıkış uçlarına anestezi makinelerinin ilgili giriş uçları bağlanarak sağlanır. Bazı durumlarda bu gazlar anestezi makinelerine yerleştirilen tüpler aracılığı ile de sağlanabilir. Bütün gazlar sanayide kullanılan gazlardan çok daha saf ve temizdir. Bu gazlar makine sayesinde tehlikeli sınırlara varmayacak oranlarda karıştırılıp anestezik maddenin bulunduğu özel buharlaşma kabına genelde oksijen ve azot protoksit karışımı olarak gönderilir ve anestezi uzmanı tarafından ayarlanan oranda anestezi buharı eklenerek oluşan karışım akciğerlerden solunmak üzere hastaya gönderilecek hale gelir. Buharlaşma kapları genelde sıvı halde bulunan anestetik ilacın buhar hale gelmesini sağlayan özel aletlerdir. Oksijen ve azotprotoksit karışımı bu aletten geçerken anestezi ilacı ile de karışmış olur.
Anestezi uzmanı, hastasının özelliğine göre hesapladığı miktarda bu gaz karışımını solunmak üzere dolanımlı sisteme yönlendirir. Bu sistem kıvrımlı hortumlardan oluşan, ya hasta yüzüne kapatılan maskeye veya hastanın boğazına yahut soluk borusuna yerleştirilen bir tüpe bağlanır. Bu sistem üzerinde hastadan dönen hava içerisinde bulunan karbon di-oksiti temizleyen kimyasal maddeyi içeren ve adına soda kabı denen bir bölüm daima mevcuttur.
Ventilatör, ayarlandığı şekilde gaz karışımını akciğerlere, onları bir şişirip bir söndürerek gönderen otomatik solunum aletidir. Anestezi uzmanı anestezi makinesi üzerinde gaz akımının miktarını, oksijen konsantrasyonunu, anestetik ilacın konsantrasyonunu, ventilatör üzerinde de her solunum ile alınacak gaz karışımı miktarını ve dakikada yaptırılacak solunum sayısını ayarlar.
Monitörler anestezi uygulamasında son derece önemli aletlerdir. Anestezi uzmanlarının anestezi başladıktan sonra bir şey yapmadığı zannedilir. Oysa ameliyat boyunca anestezi uzmanı son derece meşguldür. Sürekli olarak hastasını, ameliyatı, cerrahı, ameliyat odasında olan biten her şeyi gözler ve değerlendirir. Duruma göre verilecek serum miktarını arttırır veya azaltır, eğer gerekiyorsa başka ilaçlar kullanır. Ameliyatın sonunda da ameliyat sonrası tedavileri planlar, hastasının yoğun bakıma gönderilip gönderilmeyeceğinin planlamasını cerrahi ekip ile tartışır.
Anestezi uzmanı bu değerlendirmelerin çoğunu monitörlerden aldığı bilgileri kullanarak yapar. Bu monitörler hastanın anesteziye ve ameliyata verdiği cevabı yansıtmaktadır. Bu cevabı değerlendirmek amacıyla aşağıdaki belirtiler sürekli monitörler aracılığı ile izlenir:
Nabız sayısı ve ritmi, monitörler üzerinden göğse yerleştirilen elektrotlar aracılığı ile hastanın elektrokardiografisi (EKG) sürekli ekrana yansıtılarak izlenir. Bu izleme ile hem nabız sayısı hem de kalbin herhangi bir rahatsızlığı da izlenmiş olur.
Kan basıncı, kola yerleştirilen manşon aracılığı ile ayarlanan zaman aralıklarında veya atar damara yerleştirilen bir ince plastik iğne aracılığı ile sürekli olarak monitör üzerinden izlenebilir.
Uç damarlara kadar giden kanın taşıdığı oksijen miktarı parmağa takılan ve Pulse oksimetre denen alet sayesinde yine monitör üzerinden izlenir.
Solunum havasındaki karbondioksit miktarı anestezi makinesinin solunum devresine takılan yine benzer bir alet sayesinde monitör üzerinden izlenebilir.
Bunları dışında solunum yeterli mi, akciğerler yeterli olarak havalanıyor mu, hava yollarında bir tıkanıklık var mı, hava yolları basıncı normal mi, hastanın vücut ısısı normal sınırlar içerisinde mi sürekli olarak monitörler yardımı ile ameliyat bozunca izlenir. Bunların yanı sıra bazı ameliyatlarda çıkarılan idrar miktarı, toplar damar basınçları, akciğer atar damar basınçları gibi ileri bulgular da izlenebilir. Anestezi makinelerinde var olan alarm sistemleri sayesinde anestezi devrelerinin ayrılması, katlanması, gaz boru sisteminde basınçların düşmesi veya gazın tükenmesi, hava yolları basınçlarının değişmesi gibi teknik aksaklıklardan da anında anestezi uzmanı haberdar olur ve alarm sistemlerinin uyarısı doğrultusunda aksaklıkları hemen düzeltir. Hastanın yeterli derecede anestezi altında olup olmadığı da anestezi uzmanı tarafından izlenerek, anestezinin yetersiz sınırda kalması veya tam tersine gereğinden fazla derinleşmesi önlenir.
Anestezi İlaçları ve Kremi Hakkında
Bir çok hasta anesteziyi uykuyu başlatan bir ilacın verilmesinden ibaret zanneder; anestezi uzmanının rolünün ne olduğunu bilemez ve ameliyat süresince uykuda olduğu için fark edemez. Oysa uykuyu başlatan ilacın dışında değişik amaçlar için ortalama on ve daha üzeri sayıda ilaç anestezi sırasında kullanılabilir.
Anestezide Kullanılan İlaçlar
Genel anestezi için başlıca dört grup ilaç kullanılır.
Başlangıç (indüksiyon) ilaçları: Bu ilaçlar genellikle damar yolu ile verilen ve kısa sürede bilinç kaybına yol açan, beraberinde uyku oluşturan ilaçlardır. Etkileri kısa sürer. Bu nedenle sadece başlangıçta kullanılır.
Anestezi ilaç
Ağrı kesiciler (analjezikler): Daha çok morfin türevi veya sentetik yapıda morfin benzeri olan ve kuvvetli ağrı kesici etki sağlayan ilaçlardır. Anestezi sırasında küçük dozlarda kullanıldığında anestezi ilaçlarının etkilerini arttırır. Böylece daha az anestezi ilacı kullanılmasını sağlar. Ameliyat ağrısını önlemeye yardımcı olur. Bu ilaçlar ameliyat sonrası dönemde de aynı amaçla sıklıkla kullanılır.
Adale gevşeticiler: Bu ilaçlar ameliyat alanı içinde yer alan güçlü adalelerin dirençlerini ortadan kaldırır. Böylece daha küçük keşi ile daha geniş ameliyat alanı sağlanır. Cerrahın çalışması bu sayede daha rahat ve daha kolay olur. İndiksiyon döneminde ses tellerinin gevşemesini sağlar ve ses telleri arasından solunum tüpünün geçirilip solunum borusuna kolayca yerleştirilmesine imkan verir.
İnhalasyon ajanları: Bu ilaçlar ameliyat süresince hastayı uykuda tutan ve solunum yolu ile hastaya verilerek kullanılan ilaçlardır. Mesela eter 'böyle bir ilaçtır. Bugün eterden daha kısa sürede etkileri başlayan ve ondan daha kısa sürede etkileri sona eren birçok anestezi ilacı yaygın olarak kullanılmaktadır. Saklanma koşullarında sıvı olan bu ilaçlan kullanmak için anestezi makinelerine gereksinim vardır.
Lokal anestezi uygulamalarında kısaca tanıtılan dört grubun dışında tamamen farklı etkileri olan Lokal anestezi ilaçları kullanılır.
Lokal anestetikler: Bu ilaçlar ameliyat edilen bölgenin siniri veya sinir grupları etrafına iğneyle verilerek sinirlerin omuriliğe ve beyine uyaran göndermelerini engellerler.
Bunların dışında bulantı-kusmayı ve ameliyathaneye giriş-çıkış sırasında görülenlerin hatırlanmasını önleyen, yani kısa süreli hafıza kaybı yapan, yerine göre solunumu, hava Yollarım rahatlatan, nabız düzensizliği varsa önleyen, bazı ilaçların devam eden zararlı etkilerini ortadan kaldıran veya bunların dışında görülen lüzum üzerine kullanılan ilaçlar vardır. İlaçların dışında ameliyatlar sırasında ya damar yolunu açık tutmak veya kaybolan kan ve vücut sıvılarını yerine koymak amacı ile değişik içerikli sıvılar da kullanılır.
Anestezi Güvenli Midir, Anestezi Riskli Midir?
Güvenlik; tehlikelere karşı korunmak, kazalardan uzak kalabilmek olarak tanımlanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında anlatılan bir takım eski hikayelere rağmen modern anestezi gerçekten güvenlidir. Anestezi 1980'li yıllardan itibaren kendisi ile yüzleşmiş, kendi kendini sorgulamış, sonunda anestezide güvenliği sağlayan sistemi geliştirebilmiştir. Sistemin ana dayanağını güvenlik kültürü oluşturmaktadır. Güvenlik kültürü aslında tehlikelere karşı alınması gereken önlemler paketidir. Örneğin elektriğin çarptığını öğrendiğinizde, çarpılmamak için hangi önlemleri alacağınızı saptayabilirsiniz. Patlayıcı gazlara karşı alarm sistemleri geliştirebilirsiniz. Trafik kazalarına karşı trafik kurallarını saptarsınız. Bütün bu önlemler güvenlik kültürünün sonucu olarak belirlenmiştir. Kendisi ile yüzleşmesini takiben anestezi de hikayelere konu olan sebepleri saptamış ve olaylara karşı ciddi önlemler paketini ortaya koymuştur. İşte bu nedenlerle anestezi günümüzde eskiye oranla çok ama çok güvenlidir. (düşük akımlı anestezi)
Güvenliğin en açık delili eski uygulamalar ile modern anestezi uygulamaları arasındaki ölüm oranlarına ait farktır. 50'li yıllarda anesteziye ait ölüm oranı yaklaşık 1500 anestezi uygulaması başına 1 iken bu oran bugün 250 000 anestezi uygulaması başına l'e inmiştir. 250 000'de bir olasılık aslında yolda yürürken başınıza saksı düşme olasılığı ile neredeyse aynı belki de ondan bile azdır. Hiç kimse başına saksı düşecek diye sokağa çıkmamazlık etmiyor. Arzulanan, anestezi ölüm oranının sıfır olmasıdır. Bunun başarılıp başarılamayacağı henüz bilinmiyor. Anesteziyi bir yana bırakırsak hangi hastalık için risk sıfırdır diyebiliriz. Grip. nezle gibi basit kabul edilen hastalıkların bile nereden baksanız anesteziye yakın ölüm riski taşıdığı görülür. Bu nedenle geçmiş dönemlerden günümüze ulaşan fakat anlamını bugün için kaybetmiş olan hikayelerin etkisi altında kalarak anestezi riskini olduğundan daha fazla abartmak, bu yüzden ameliyat olmaktan korkmak ve kaçmak doğru değildir.
Anesteziyi Güvenli Yapan Nitelikler
Anasteziyi güvenli kılan birçok faktör vardır. Aneztezinin nasıl güvenli hale geldiğini anlayabilmek için önce ameliyatlarda nelerin riski arttırdığını bilmek yerinde olur. Anestezi açısından risk faktörleri 2 gruba ayrılır.
1- Hastaya Ait Risk Faktörleri: Hastaların sağlıklı veya hastalıklı yapıya sahip olup olmadıkları önemli bir risk faktörüdür. Ameliyat nedeni olan hastalıklar ayrıca değerlendirilmek üzere bir yana bırakılırsa ameliyat önerilen hastalar Amerikan Anestezi derneği tarafından taşıdıkları risklere göre gruplandırılmışlardır. ASA sınıflaması denen bu gruplamaya göre hastalar aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır:
ASA I grubu hastalar; Ameliyat gerektiren hastalığın dışında hiçbir hastalığı olamayan hastalar grubudur. Örneğin 20 yaşlarında sportmen yapılı olup kırık ameliyatı geçirecek bir hasta bu gruba girer. Risk açısından en hafif grubu oluştururlar.
ASA II grubu hastalar; Ameliyat gerektiren hastalığın yanı sıra hafif derecede başka hastalıkları olan hastalar grubudur. Örneğin ameliyat sebebi olan hastalığın yanı sıra hipertansiyon, diyabet, koroner yetersizliği, astım, allerji, geçirilmiş felç, geçirilmiş infarktüs, romatizma, vb. hastalıkları bulunan hastalar bu gruba girer. Bir önceki gruba göre daha riskli hastalardır.
ASA III grubu hastalar; Ameliyat gerektiren hastalığın yanı sıra orta derecede bir önce sayılan hastalıkları olan hastalar. Ağır risk grubunu oluştururlar.
ASA IV grubu hastalar; eşlik eden hastalıkları yetersizlik sınırına yaklaşacak kadar ciddi olan hastalar bu gruba girer. Anestezi açısından daha ağır risk grubunu oluştururlar.
ASA V grubu hastalar; eşlik eden hastalıkları yetersizlik sınırını geçmiş olup sağlıkları açısından ciddi sorunları olan ve ameliyat edilse de edilmese de 24 saatten daha fazla yaşma ümidi bulunmayan hastalar bu gruba girer. Anestezi açısından bir önceki gruptan daha da ağır risk grubunu oluşturur.
ASA E (Emergency) grubu hastalar; her durumda acil olarak ameliyat edilmek zorunda kalınan hastalar olup en ağır risk grubu hastaları oluştururlar.
Bu sınıflamanın dışında ayrıca yaş, şişmanlık, aşırı şişmanlık sigara, alkol alışkanlıkları, anatomik bozukluklar, (kamburluk, boyun eklemlerinin kireçlenmesi, alt ve üst çene bozuklukları damak, dudak yarıkları), ilaç ve Çin tıbbı adı altında son zamanlarda kullanımı giderek artan ve bitkilerden elde edilen maddelerin kullanılması ayrıca ek risk oluştururlar.
ASA sınıflamasında ağır risk grubunda yer alan birçok hasta anestezi alıp ameliyat olmakta ve sağlıklarına kavuşmaktadırlar. Çünkü günümüzde anestezi tek bir yöntem uygulamamaktadır. Genel anestezi veya bölgesel anestezi kendi içerisinde farklı anestezi yöntemleri içerir. Böylece anestezi uzmanı hastanın durumu ile bağdaşabilen en uygun anestezi yöntemini belirleyip uygulama olanağına sahiptir. Ayrıca hastaların bu sınıflamada durumlarının belirlenmesi anestezi uzmanına doğabilecek problemlerin neler olabileceği, bu problemlerin anestezinin hangi safhasında ortaya çıkabileceği hakkında fikir verir. Anestezi uzmanı böylece problemleri belirleyerek gerekli önlemleri alır ve riski azaltmaya çalışır. Örneğin son zamanlarda bitkilerden elde edilen bazı doğal maddeler sağlık açısından yararlı kabul edilip yaygın olarak kullanılmaktadır. Oysa bu maddelerin bazıları anestezi açısından sakıncalıdır. (anestezi fragman)
Bu durumda ilaçlar ameliyattan belli bir süre önce kesilerek bu ilaçların kullanılmasının yaratacağı sorunlara bağlı risk faktörleri ortadan kaldırılmış olur. Açıkça anlaşılacağı gibi birçok risk faktörü önlemler alınarak ortadan kaldırılır. Bunun tek şartı anestezi uzmanının olaydan haberdar olmasıdır. Hastalar ile ilgili risk faktörlerinin ortadan kaldınlabilmesinin en önemli şartı hastanın hiçbir şeyi ihmal etmeden anestezi uzmanına anlatmasıdır. Buradan çıkarılacak diğer önemli bir sonuç, hastaların ameliyat masasına yatmadan yeterli bir süre önce mutlaka anestezi uzmanı ile karşılaşmalarının ne kadar önemli olduğu gerçeğidir.
2- Anesteziye Ait Risk Faktörleri: Her tıbbi girişim bir risk taşır. Örneğin damara, kalçaya iğne yapmak, serum vermek, ilaç içmek, endoskopik inceleme yaptırmak, ameliyat olmak vs. Anestezi de bir tıbbı girişim olduğuna göre onun da bir riski elbette ki vardır.
Anestezi güvenliğini sarsan ve anestezi açısından risk oluşturan birçok sebep sayılabilir. Bunlar arasında anesteziyi anestezi uzmanının verip vermediği ilk sırada yer alır. Çünkü anestezide kullanılan ilaçlar tıbbın en ağır ve riskli ilaç grubunu oluşturur. Öte yandan anestezi verilirken bugün ileri teknolojiyi içeren anestezi makineleri, otomatik solunum aletleri, yaşamsal belirtileri izleyen gelişmiş aletler yani monitörler kullanılır. Gerek anestezi ilaçlarının gerekse aletlerin bu konuda özel eğitim almış ehil kimseler yani anestezi uzmanları tarafından kullanılması gereklidir. Anestezi uzmanı ameliyat boyunca hastaların nabız, tansiyon, solunum, ısı gibi bulgularını yakından izler. Hastada, anestezi alet ve ilaçlarından veya ameliyattan kaynaklanan bir sorun ortaya çıktığında yakından izleme sayesinde olayı derhal fark eder ve vakit kaybetmeden düzeltir. Bu gibi durumlarda ne yapılacağını ve sorunun nasıl giderileceğini en iyi anestezi uzmanı bilir. Bu nedenlerle anestezi riskini azaltan en önemli faktör anestezinin uzman hekim tarafından veya onun denetimi altında verilmesidir.
Diğer önemli bir faktör, anestezinin verildiği ortam ve bu ortama ait özelliklerdir. Kural olarak anestezi, gü-venlilik açısından ameliyathane koşullarını içeren ortamlarda verilmelidir.
Ameliyathaneler güvenlik açısından birçok ileri olanaklara, gelişmiş teknik donanıma sahip ortamlardır. Buradan yola çıkarak günümüzde anestezi verilecek ortamın asgari koşullarının neler olması gerektiği ile ilgili kurallar belirlenmiş, standartlar ortaya koyulmuştur. Bu standartları içermek koşulu ile anestezi ameliyathane dışında da verilebilir. Aslında bu kural ve standartlar anestezinin hangi ortamlarda verilemeyeceğini belirleyen ve yasaklayan kurallardır. Yani asgari güvenlik koşullarını sağlamayan poliklinik revir, muayenehane gibi ortamlarda anestezi verilmemelidir.
Günümüzde anestezide kullanılan ilaçlar konusunda da önemli gelişmeler olmuştur. Yirminci yüzyılın ortalarına kadar anestezide eter veya kloroform gibi tek bir ilaç kullanılmıştır. Eter ve benzeri tek bir ilaç ile anestezi oluşturmak için o ilaçtan çok fazla kullanmak gerekir. Solunum yoluyla alınan bu ilaçların özellikle kalp ve dolaşım sistemi üzerinde ciddi olumsuz etkileri vardır. Hastaların anesteziden uyanmaları bu ilaçlar kullanılırsa çok uzun sürer ve bulantı-kusma gibi istenmeyen rahatsızlıklara sebep olurlar. (anestezi kremi)
40'lı yıllardan sonra bir çok yeni anestezi ilaçları elde edilmiştir. Bu ilaçlar daha kısa etkili daha güçlü ilaçlardır. Böylece daha az dozlar kullanarak anestezi sağlamak mümkün olmuştur. Doz az olunca ilaca bağlı yan etkilerin görülmesi olasılığı çok azalır. Yeni ilaçların kısa etkili olmaları bu ilaçların bir arada kullanılmasına ve böylece dozlarda azalma sağlanırken daha güçlü anestetik etki elde edilmesine olanak sağlamıştır. Bugün dengeli anestezi yöntemi olarak adlandırılan bu yöntem anestezi uzmanına hastanın sağlık durumuna göre en uygun ilaçları ve dozları seçme olanağı sağlamıştır. Böylece aşırı miktarda ilaç verme zorunluluğu ortadan kalkmıştır.
70'li yıllardan sonra anestezi sırasında yeni aletler kullanılmaya başlanmıştır. Bu aletler kullanıma girinceye kadar anestezi altındaki hastalar elle nabız sayılarak ve gerektiğinde stetoskop ile kalp sesleri dinlenerek kontrol edilirdi. Şimdi kullanılan ve monitör denilen aletler ile hastaların EKG bulguları, kalp atım sayıları, nabız sayıları, vücut ısıları, kan oksijen ve karbondioksit değerleri, verilen anestezi ilacının akciğerlerdeki miktarları ve daha başka hayati açıdan önem taşıyan bulguları sürekli izlenmektedir. Böylece o zamana kadar adeta gözü kapalı olarak verilen anestezi şimdi gözü açık verilir hale gelmiştir.
Uyanma odaları anestezinin günümüzde daha güvenli hale gelmesini sağlayan diğer önemli bir faktördür. Hastanın uyanması ve ameliyat masasından kalkması ile anestezi sona ermez. Hastaların servislere geri gön-derilebilmesi için anestezide kullanılan ilaçların tehlikeli etkilerinden tamamen arınmış olmaları gerekir. İlaçlar ne kadar kısa etkili de olsalar zararsız hale gelebilmeleri için belli bir zamana gereksinim vardır. Bu zaman uyanma odaları denen ve ameliyathanelerin olduğu mekanda oluşturulan bir yerde hastaların bir süre bekletilmeleri ile sağlanır. Hastalar uyanma odalarında yine yakından izlenir, tamamen kendilerine gelmeleri sağlanır, ağrı kesici tedavi planlanır, başlatılır ve ondan sonra servislere gönderilir. Böylece erken dönemde ortaya çıkabilecek yan etkilerin gözden kaçması önlenmiş olur.
Anestezi Uzmanları Hakkında Bilgiler
Ülkemizde anestezi uzmanı; tıp fakültesini bitirdikten sonra en az. dört yıl anestezi konusunda uzmanlık eğitimi almış ve eğitiminin sonunda yapılan sınavı başarı ile vererek ülkemizdeki adı ile ANESTEZİ VE RE ANİMASYON diplomasına hak kazanmış hekimdir. Eğilimi içerisinde hem anestezi hem de reanimasyon konulan ağırlıklı olarak yer alır.
Anestezi verilmesi sırasında anestezi uzmanının işi bazen bir kişinin yetişemeyeceği kadar çok olabilir. Bu gibi durumlarda kendisine özel olarak eğitilmiş teknisyenler veya eğitilmekte olan asistanlar yardım edebilir. Anestezi uzmanı her zaman beyin görevini yürütür, her durumda kontrolü elinde tutar. Yardımcıları onun talimatlarını yerine getirir. Yardımcılar ayrıca anestezide kullanılan bir çok aleti kullanılmadan önce kontrol eder, kullanıma hazır hale getirirler. Arızalı olanların yanlışlıkla kullanılmalarına engel olurlar ve ilaçlan serumları, tansiyon aletini, tüpleri, sondaları kullanıma hazırlarlar. Özellikle anestezinin başında veya sonunda anestezi uzmanının yanında yer alırlar. Anestezi sona erince hastayı uyanma odasına beraber götürerek oradaki görevliye devrederler. Başarılı bir anestezi uygulaması için iyi bir yardımcı son derece önemlidir.
Ameliyat bir ekip uygulamasıdır. Bu ekip içerisinde cerrah, cerrahi asistanı, anestezi uzmanı, anestezi teknisyeni veya asistanı, ameliyat hemşiresi, ameliyathane personeli, uyanma odası görevlisi gibi her zaman görünmese de, daima perdenin arkasında yer alan, işinin ehli, oldukça geniş bir kadro vardır. Cerrahi asistanı gibi anestezi asistanı da bu kadronun önemli elamanlanndan biridir.
Anestezi Uzmanları ve Faaliyetleri
Anestezi uzmanı ameliyat kararı verilen hastalarda ameliyat öncesi dönemden başlayarak ameliyat sırasında ve sonrasında hastaların cerrahi dışında kalan tüm sorunlarıyla ve onların tedavisi ile uğraşır. Günümüzde anestezi uzmanlarının ameliyathane dışında da önemli görevleri vardır. Bunlar içerisinde yoğun bakım hekimliği, ağrı tedavisi ile ilgili hekimlik uygulamaları ve acil hekimlikte hayat kurtarıcı girişimler ve tedaviler yer alır. Bu nedenle uzmanlık dalının adı anestezi ve reanimasyon uzmanlığıdır. Bazı ülkelerde anestezi ve reanimasyon hekimlikleri ayrı birer uzmanlık dalı olarak ayrılmıştır. Ülkemizde son çıkarılan uzmanlık tüzüğü ile "yoğun bakım yan dal uzmanlığı" adı altında bazı ana uzmanlık dallarına bu arada anestezi ve reanimasyon uzmanlık dalına yoğun bakım uzmanlık hakkı tanınmıştır.
Anastezi uzmanının görevi ameliyat olacak hastalar için ameliyat kararı verildiği andan itibaren başlar. Bu görevleri şöyle sıralayabiliriz:
Aneztezi uzmanı ameliyat öncesi dönemde hazırlığa başlar. Hastayı muayene eder, gerekli görür ise bazı laboratuar tetkikleri ve kardiyoloji veya solunum hastalıkları gibi diğer tıp dallarından hasta hakkında görüş ister. Ameliyat sırasında gerek hastaya bağlı nedenlerden gerekse cerrahi nedenlerden doğabilecek sorunları ve önlemlerini belirleyerek anestezi planını yapar. Bu planlama safhası son derece önemlidir. Ameliyatta karşılaşılacak birçok istenmeyen olay bu sayede önlenir. İyi bir planlamaya rağmen yine de ameliyat sırasında veya sonrasında özellikle kalp, dolaşım, solunum gibi önemli organ ve sistemlere ait sorunlar ortaya çıkabilir. (günübirlik anestezi)
Bu sorunların da teşhis ve tedavisini anestezi uzmanı üstlenir. Nihayet ameliyat sonrasında görülen ameliyat ağrısını durdurmak ve hastaya ağrısız rahat ve konforlu bir iyileşme dönemi sağlamak da anestezi uzmanın görevleri arasında yer alır. (dissosiyatif anestezi)
Öte yandan tıpta günümüzde ameliyat ile ilgisi olmayan, ancak uygulanması sırasında hastalara sıkıntılı anlar yaşatan bronkoskopi, gastroskopi, kolonoskopi vb. girişimler yaygın olarak uygulanmaktadır. Bu girişimler sırasında hastaların sıkıntıları ya anestezi ya da sedasyon işlemleri ile ortadan kaldırılabilir. Bu nedenle anestezi uzmanları yukarıda örnekleri verilen işlemler ve bazı tomografi ve MR (Manyetik Rezonans) gibi hareketsiz kalmayı gerektiren teşhis amaçlı işlemler için anestezi veya sedasyon uygulamalarında da görev alırlar.
Anestezi uzmanları eğitimleri sırasında aldıkları reani-masyon ile ilgili bilgileri yoğun bakım bilim dalı sınırları içerisinde tüm tıp dallarının ağır hastalarım tedavi etmek amacıyla uygularlar. Bunlar arasında kalbi duran hastaların kalplerini tekrar çalıştırmak, solunumu bozulan hastaların solunumlarını suni solunum cihazları kullanarak veya kullanmayarak düzeltmek, komadaki veya ağır şok tablosu içerisindeki hastaların bakım ve tedavilerini düzenlemek gibi hayati müdahaleler bulunur.
Anestezi Nedir ?
Anestezi her türlü hissin ortadan kaldırıldığı hal anlamına gelen Latince kökenli bir kelimedir. Tüm Dünyada başlıca ameliyatlarda ağrı duyusunun ortadan kaldırıldığı tıbbi işlemi anlatmak için kullanılmaktadır. Bir zamanlar aynı amaçla yine Latince kökenli olan Narkoz kelimesi de kullanılmıştır. Narkoz uyku hali anlamına gelmektedir. Bilindiği gibi ameliyatlarda ağrının ortadan kaldırılması her zaman uyku eşliğinde gerçekleşmez. Bazı ameliyatlar ameliyat bölgesinin lokal anestetik denilen ilaçlar ile uyuşturulması sonucu da yapılabilir. Bu nedenle narkoz kelimesi yerini daha genel amaçlı olan anestezi kelimesine bırakmıştır. Bu nedenle anestezi başlıca iki şekilde yapılabilir. Birincisi tüm vücutta ağrının ortadan kaldırıldığı ve uyku eşliğinde oluşturulan genel anestezi, diğeri vücudun ameliyat edilecek bölgesinin uyuşturulması ile oluşan ve genel olarak uyku eşliğinde olmayan lokal anestezidir. (Anestezi Ppt)
Her iki anastezi şeklinde de anestezi, anestetik denilen bazı özel ilaçların kullanılması ile oluşturulur. Bu ilaçlar çeşitli mekanizmalar ile ameliyat bölgesinden kalkan uyaranların ağrı şeklinde duyulmasına aracılık eden omurilik ve beyindeki merkezlere iletilmesini ya engeller (lokal anestetikler) ya da şiddetlerini azaltarak iletir (genel anestetikler). Yani ağrı meydana geldiği yerde yok edilmez, sadece ağrının duyulması, hissedilmesi, hisse-dilse bile ağrı olarak algılanması önlenir. Anestezi ilacının etkisi azalmaya başlayınca normal duyum tekrar geri gelmeye başlar.
Aneztezide kullanılan ilaçlar genellikle tıpta kullanılan ilaçlar içerisinde en tehlikeli grubu oluşturur. Bu nedenle anestezinin, bu konunun uzmanları tarafından verilmesi önem kazanmaktadır.
22 Haziran 2011 Çarşamba
Ayak Tarağı Kemikleri
Metatars da denen, ayaktarağı kemikleri, metakarplar gibi beş tane olup, içten dışa doğru, I, II, III, IV, V inci numara ile adlandırılır. Bunların bir cismi ile ön arka ikişer ucu vardır.
Birincisine birinci metatars denir. Bu; en kalın ve en kısalarıdır. Arka ucunda biri iç, diğeri dış olmak üzere iki tüberkül gösterir ki dıştaki, ikinci metatarsa doğru ilerler. Baş adını alan ön ucunun alt yüzünde çok kere bulunan iki susamsı kemik için eklem yüzleri bulunur. Arkada birinci metatars, birinci konik ve ikinci metatarsla eklem yapar.
İkinci metatars, en uzunları olup, arkada ve önde hizayı aşmıştır.
Arkadan I, 2, 3 üncü konik kemikler ve 1, 3 üncü metatarsla eklem yapar.
Üçüncü metatars, arkadan üçüncü konik ile ve yandan komşuları ile eklem yapar.
Dördüncü metatars, arkadan zar kemik, yandan hem komşuları ile hem de üçüncü konik ile eklem yapar.
Beşinci metatars, arkadan zarla eklem yapmakla beraber dış ve arka yanında, beşinci metatars çıkıntısı denilen ve dışarıdan kolay bulunan, aynı zamanda ayağın ortasını işaret eden kuvvetli bir çıkıntı gösterir.
Kemikleşme; Metakarplar, gibi, her metatarsın cismi ve arka ucu için bir ilkel kemikleşme noktası ve ön ucu için de bir ikincil noktası vardır. Yalnız birinci metatarsın cismi ve ön ucu için bir ilkel nokta, arka ucu için de bir ikincil nokta vardır.
Ayak parmakları kemikleri
El parmaklarının aynı olup, farkları onlardan daha küçük ve ince olmalarıdır. Yalnız ayak başparmağının falanksları çok daha iridir.
Ayak susamsı kemikleri
Bunlar daima kemiklerin taban yüzlerinde olup, iki tanesi her zaman vardır. Birinci metatarsın başının alt yüzünde iki susamsı kemik vardır. Bunların biri, içyandaki öbüründen küçük olup, her ikisi de yumurtamsı biçimdedir.
Bazı kere de ayak başparmağının iki falanksı arasındaki eklemde bir ufak susamsı kemik bulunabilir.
Bunlardan başka ikinci ve beşinci ayak parmağının metatarsları ile dizileri arasındaki eklemlerde de nadir olmak üzere bir veya iki susamsı kemik görülebilir.
Konik Kemikler
Bu kemikler, üçgen prizmatik biçimde ve üç tanedir. İçten dışa doğru I, II, III üncü konik kemik diye anılırlar. En büyükleri birincisi olup tabam aşağıda, tepesi yukarıdadır. İkincisi en küçükleri, üçüncüsü ortancaları olup bu son ikisinin tabanları yukarıda, tepeleri aşağıdadır. Bunlar arkadan ön ve yan bölümler, yukarıdan sandal kemik ile yandan birbirleriyle eklem yaparlar. Birinci ile ikinci arasındaki eklem yüzü kollarından biri yatay öbürü dikey açı biçiminde, ikinci ile üçüncü arasındaki yüzler dikine uzundur. Üçüncü konik kemiğin dış yüzü de zar kemik ile eklem yapar.
Konik kemiklerin metatarslarla eklem yapma biçimi birbirine benzemez. Her biri, kendisine uyan metatarsla eklem yapar ki birincisinin oyuk ve oval bir yüzü, diğer ikisinin üçgen biçiminde birer yüzü vardır. Bunlardan başka ikinci metatarsın tabanı bir oduncu kaması gibi, birinci ile üçüncü konik arasına sokulmuştur. Çünkü, ikinci konik kemik küçüktür. Şu halde, birinci ile üçüncü konik kemiklerin ikinciye bakan yüzlerinde fazla eklem yüzleri görülür ki bunlar ikinci metatarsa aittir.
Dördüncü metatarsın arka ucu için üçüncü konik kemiğin dış yüzünde küçük bir eklem yüzü vardır.
Kemikleşme, Her biri için bir nokta olan bu kemikleşmelerden üçüncü konikte kemikleşme birinci yaşta, ikinci konikte üçüncü yaşta, birinci konikte ise ikinci yaşta görülür.
Zar ve Ayak Sandan Kemiği
Zar kemik
Topuk kemiğinin önünde olan bu kemik, altı yüzlüdür. İçyan vüzü, dışyan yüzünden daha uzundur. Bu yüz biraz aşağıya ve dışa eğridir. Üst yüzü pürtüklü, alt yüzü ön kısma doğru zar kemik pürtüğü adını alan bir tümsek bunun da önünde, fibular uzun kas kirişi oluğu denilen bir oluk gösterir. Arka yüzü, topuk kemiğinin ön yüzündeki, eklem yüzeyi ile karşılaşır. Ön yüzü, dördüncü ve beşinci tarak kemikleri ile eklem yapar. İç yüzünün ortasında, üçüncü konik için ve bazan da kayık kemik için, eklem yüzleri vardır. Dışyan yüzü ayağın dış yanında görülür. Üzerinde uzun fibular kas kirişinin piyeste içinden geçtiği bir oluk vardır.
Kemikleşme; Bir tek ilkel noktası olup, bu nokta 2 - 6 ncı ayda görünür.
Ayak sandal kemiği
Talusun önünde olan bu kemik zar kemiğin içyanında, konik kemiklerin de arkasındadır; iki yüz, iki kenar ve iki uç gösterir.
Arka yüzü oyuk olup, talus başı ile eklem yapar. Ön yüzü üç konik kemiğe uyacak biçimde iki ibikle üçe bölünmüştür. Üst ve alt kenarları pürtüklüdür. Dışyan ucu yuvarlak ve az belli, içyan ucu tersine sağlam ve sandal kemik pürtüğü adı alan ve bir kasın yapıştığı, bir çıkıntı gösterir.
Kemikleşme; Bir ilkel noktası olan bu kemikte kemikleşme 3-5 yaşta görülür.
Topuk Kemiği
Ayak bileği kemiklerinin en büyüğü olan bu kemik önden arkaya uzunluğuna kübik biçimdedir. Topuk kemiğinin de altı yüzü vardır.
Üst yüzün ün üçte bir arkası pürtüklü, üçte iki önü de talusun arka eklem yüzü adını alan ve talus ile eklem yapan bir eklem yüzü; bunun önünde talusun eş oluğu ile birleşerek iskelette tars sinüsünü yapan ve kalkaneus oluğu adını alan bir oluk ile bunun da ön ve içyanında iki tane eklem yüzü görülür ki, arkadakine talus orta eklem yüzü denilir.
D ı ş y a n yüzü, oldukça düzdür. Orta yerinde processus trochlearis adı alan bir tümsek, bunun da ön ve arkasında birer tane oluk vardır; oluklardan fibular kasların kirişleri geçer.
İçyan yüz; aşağıya ve öne eğri geniş bir oluk bacaktan tabana geçen kiriş, damar ve sinirlere geçit verir. Oluğun ön-üst bölümünde, içyana doğru uzanan ve talus kolanı anlamına sııstentaculum tali adım alan sağlam bir çıkıntı görülür.
Arka yüz; konveks ve orta yeri pürtüklü olup alt bölümüne ACHILLE kirişi tutunur.
Ön yüz; zar kemiğe ait bir eklem yüzü gösterir. Bu yüz yukarıdan aşağıya konkav ve enine konvekstir.
Alt yüze gelince; çok düzensizdir. Bu yüzün arka ucunda topuk kemiği tümseği denilen bir çıkıntı görülür. Bunun ön bölümü iki küçük çıkıntıya ayrılmıştır. Bunlardan dışyandaki tuberculum fibulare tuberis calcanei, içyandakî tuberculum tibiale tuberis calcanei adını alır ki her ikisine de bağlar yapışır. Bu iki çıkıntının önünde eklem bağlarının yapıştığı bir, çıkıntı daha vardır.
Kemikleşme; Biri ilkel öbürü ikincil olarak iki kemikleşme noktası vardır. İlkel olan fetal hayatın 8 inci ayında görünür. İkincil olan 6 - 9 yasında görünür. Kemikleşmenin tamamı 16 yaşındadır.
Kaval Kemiği
Bacak iskeletini yapan iki uzun kemikten içte ve kalın olanıdır. Yukarıda femurla, aşağıda talus ile eklem yaptığı gibi kendi dışyanında bulunan fibula ile de yukarıda ve aşağıda birer eklem yapmıştır.
Tibyanın da, her uzun kemik gibi bir cismi ve iki ucu gözden geçirilir.
Tibya cismi; Tibyamn cismi iç, dış ve arka olarak üç yüz ve dış, iç, ön olarak da üç kenar gösterir.
İç yüz; Bu yüzün yukarı kısmı pürtüklü olup üzerine uyluk kaslarından, kazayağını yapan üçünün kirişi yapışır. Diğer alt bölümü, linea poplitea'nm üstünde kalan bölüm, üçgen biçimde olup musculus popliteus'un yapışmasına mahsus pürtük gösterir. Alt bölüm de uzunluğuna bir ibikle iki uzunluğuna yüze ayrılır ki bacak arka kasları ile komşudur.
Dış yüz; Uzunluğuna oyuk olan bu yüzün üzerine tibya'nm ön kası yapışır. Alt bölümü konveks olup öne döner.
Arka yüz; Bu yjizün üçte bir yarısı ile üçte bir ortasının birleştiği yerde, dizardı çizgisi adını alan yukarıdan aşağıya ve dıştan içe bir çizgi görülür. Bu çizginin biraz altında besleyici delik vardır.
Dış kenar; Aynı zamanda kemiklerarası ibiği adı alır ve keskindir.
İ ç k e n a r; Sadece alt yarıda belli olur.
Ön kenar; Hafif bir S biçiminde kıvrık olup, orta bölümü meşkindir. Aşağıya doğru küntleşir ve içyana doğru eğilir.
Üst uç; Tibyanın cismi yukarıya doğru kalınlaştığından üst uç kemiğin en kalın yeri olup, kübik biçimdedir. Bu uç, femurun kondillerine uyan, iç ve dış iki kondil gösterir: İçtekine, iç kondil; dıştakine dış kondil denir.
Üst ucun üst yüzünde; üst oynak yüzleri adını alan ve kondillere ait olan, iki oyuk eklem yüzü vardır. Bu yüzün ortasında, kondillerarası tümseği denen ve kondillerarast iç ve dış tübercülleri adında iki çıkıntıya ayrılan bir tümsek vardır. Tümseğin dışyanında kalan oynak yüzü, yuvarlar ve az oyuk, içyanda kalanı ise, önden arkaya fazla oyuktur. Tümseğin önünde ve arkasında da pürtüklü birer yüz görülür. Öndekine kondillerarası ön çukuru, arkadakine kondillerarası arka çukuru denilir.
Diz Kapağı Kemikleri - Patella
Patella; diz eklemi önünde, üçgen biçimde kısa bir kemik olup, femur dört başlısının kirişi içinde gelişen bir susamsı kemiktir.
Bu kemiğin ön ve arka olmak üzere iki yüzü, bir tabanı, bir tepesi ve iki kenarı vardır.
Yüzler; Kemiğin ön yüzü pürtüklü ve konveks olup üzerinde damarların geçtiği delikler vardır. Arka yüzü, femurun facies patellaris'i ile eklem yaptığından, eklem yüzü adı alır. Bu yüzün dörtte üç yukarısı eklem yaptığından düz; dörtte bir aşağısı ise pürtüküdür. Bu yüz yukarıdan aşağıya inen kunt bir ibikle iki yüzeye ayrılmıştır. Bunlardan dışyanda kalanı daha büyük ve daha oyuktur.
Kemiğin tabanı veya üst kenarı, yukarıda öne eğik ve kunt olup, üzerine dört başlı uyluk kasının kirişine ait lifler yapışır.
Tepesi aşağıda ve sivri olup patella bağının yapıştığı yerdir.
Kenarlarına gelince; bunlar yan taraflarda olup, oldukça pürtüklü ve kalındır; üzerine dört başlı uyluk kasının, medial ve lateral vastus adı alan kaslarına ait, kiriş iplikleri yapışır.
Kemikleşme; Patellanın bir tek kemikleşme noktası olup 2-3 yaşında görünür. Kemikleşme erginlik çağında tamamlanır.
Uyluk Kemiği
Uyluk iskeletinde yalnız bir tek kemik, uyluk kemiği bulunur.
Uyluk Kemik, Femur Kemiği
İskeletin en uzun ve en kuvvetli kemiği olup, bundan evvel gördüğümüz kalça kemiği ile bacak kemiklerinden tibia, arasındadır. Her uzun kemik gibi, bir cismi, iki ucu gözden geçirilecektir.
Femur cismi; Yukarıdan aşağıya ve dışyandan yana eğik durumda olduğu gibi, açıklığı arkaya bakan hafif bir konkavlık ile dikine olan ekseni üzerine bir bükülme gösterir. Bu hafif bükülme cismin yarı alt bölümünde ve içyana doğrudur.
Üçgen prizmaya benzeyen cismin, bir ön ve iki de yan olarak ü ç yüzü ve üç kenarı vardır.
Ön yüzü konveksdir. Yan yüzler yukarı ve aşağıda konveks; ortada ise, yukarıdan aşağıya, oluk şeklinde hafif bir konkavlık gösterir.
Kenarlar; Üç yüzü ayıran iki yan ve bir arka kenarı vardır.
Yan kenarlar yuvarlak olup yüzlerle karışırlar.
Arka kenar, kalın pürtüklü ve çıkıntılı olup, femur ibiği adı alır. Bu ibiğin orta bölümünde üzerlerine femur kaslarının yapıştığı içyan ve dışyan dudaklar vardır.
Femur ibiği yukarıda üç kola ayrılır. Bu üç kol da, üzerine kasların yapıştığı pürtükler gösterir. Bunlardan en dış yandaki, pürtüklülük bakımından en genişi olup tuberositas glutaea adı alır ve büyük trokanter'e kadar uzanır. Ortadaki küçük trokanter'e kadar gitmekte olup linea pectinea adı alır. İçyandaki küçük trokanter'in altından kemik cisminin yan yüzünü dolanarak, üst uçta göreceğimiz trokanterlerarası çizgisi ile uzanır. Bu sonuncu pürtük labium mediale crista femoris-'in uzantısıdır.
Aşağıda crista femoris iki kola ayrılarak, iç ve dış kondillere doğru uzanırlar. Her iki uzantı arasında tabanı aşağıda meydana gelen üçgen, dizardı düzlüğü adı alır.
Kemiğin esas besleyici deliği crista femoris-'in ortalarına doğru, ona yakın veya onun üzerinde olarak bir veya iki tane bulunur.
Üst uç; Femurun üst ucu; bir baş, büyük ve küçük trokanterler ve bir boyun gösterir.
Femur başı; 4-5 santimetre çapında bir kürrenin 2/3 ü kadar olan bir çıkıntıdır. Doğrultusu yukarı, içe ve öne olan başın, boyunla birleşme çizgisi düz olmayıp, yukarıdan aşağıya ve içyandan dışyana eğik bir düzlem üzerinde ve girintili çıkıntılıdır.
Femur başı, tepesinin biraz alt ve arkasında pürtüklü bir çıkıntı gösterir; baş çukurcuğu adı alan bu çukur ve üzeri delikli pürtüğe, kalça ekleminin yuvarlak bağı yapışır.
Büyük trokanter; Üst ucun dışyanında üzeri pürtüklü, dörtgen biçiminde, konveksliği dışyana bakan bir çıkıntıdır. Serbest olan dışyan yüzündeki pürtüklerin kabarık olan ortasına, orta ilye kası yapışır. İçyan yüzünün büyük bir bölümü kemiğin cisim ve boynu ile birleşik olup, yukarıda ve arkada kalan üçgen şeklinde küçük bir kısmı parmak izine benzeyen bir çukurluk, trokanter çukuru, gösterir. Dörtgenin alt, üst ve ön kenarları, üzerine birçok kasların yapıştığı, pürtüklülük gösterir. Arka kenarı çıkıntılı ve yuvarlak olup, trokanter çukurunun arkasını sınırlatır ve aşağıda küçük trokanter'e kadar uzanan bir pürtüklülük gösterir. Bu iki trokanter arasındaki pürtüklü ibik, trokanterlerarası ibiği adı alır.
Büyük trokanter'in ön kenarı ile üst kenarın birleştiği açıdan bağlıyarak yukarıdan aşağıya, dışyandan içyana eğik bir durumda olarak küçük trokanter'e doğru uzan napürtüklü ve enli çizgiye, trokanterlerarası çizgisi denir.
Küçük trokanter; Cismin üst ucunda, arkada içyanda aşağıda birbirine yaklaşan iki trokanterlerarası çizgisi île ibiğinin arasında konik bir çıkıntıdır. Üzeri pürtüklü olan bu çıkıntıya Oiopsoas kası yapışır.
Femur boynu; Femur boynu, femur başı ile trokanter'ler arasında olup, arkada; trokanterlerarası ibiği, ön trokanterlerarası çizgisi, femur boynunu femur cisminden ayırır.
Önden arkaya basık, dışyanı içyanından geniş olan boynun ekseni ile cismin arasındaki açı 130 derecedir.
Femur boynunun, ön arka iki yüzü, alt iki kenarı okunur.
Ön yüzü; enine düz, yukarıdan aşağıya konveks olup, öne ve hafif aşağıya bakar. Arka yüzü, yukarıdan aşağıya konveks, enine konkav olup, arkaya ve hafif yukarıya bakar.
Boynun her iki yüzü üzerinde görülen birçok delikler, damarların geçtiği ikincil besleyici deliklerdir.
Üst ve alt kenarlar, konkav ve yukarıdan aşağıya içden dışa eğik olup, üst kenarınkinin açıklığı yukarıya ve dışa; alt kenarınkinin açıklığı aşağıya ve içe bakar Bu kenarlardan alttakinin uzunluğu fazla konkavlığı az, üsttekinin uzunluğu az konkavlığı fazladır.
Alt uç; Bu uç üsttekinden daha geniş olup enine çapı önden arkaya çapından daha büyük olan kübik biçimdedir. Bu ucun iki yanında, lokma - kondil adı alan iki kabartı ile aralarında bir çukur gösterir.
Femur lokmaları; Biri içyan öbürü dışyan adı alan bu iki lokmadan içdeki biraz daha büyük olup, arkaya, aşağıya ve içyana doğru uzanmış olarak görülmektedir.
Her iki kondil birden; biri üst ve cisimle birleşik, öbürleri ön, arka, alt ve iki yan olmak üzere serbest beş yüzü vardır.
Ön, arka ve alt yüzler, bir makara ortasına benzemekte olup, üzeri düz ve pürtüksüz ise de makaranın alt ve arka yüze ait çentik bir çukur gösteren bölümü, damarların geçmesine mahusus deliklerle, her iki yanda, diz eklemine ait çapraz bağların yapıştığı oval biçimde, pürtüklülük gösterir.
Ön yüz, iskelette dizkapağı kemiği ile eklemleştiği için facies patellaris adı alır. Alt ve arka yüzdeki kondillere ait yüzeyler iskelette tibianın kondillerindeki yüzeylerle eklemleşir.
Ön ve alt yüzdeki, makara boynuna rastlayan bölüm, patellanın arka yüzü ve tibianın erninentia intercondylica'sı ile iskelette komşudur.
İçyan kondile ait makara yüzü, dışyan kondile ait olandan iki santimetre kadar fazladır.
Yan yüzlerden içyandaki üzerinde hemen ortada, görülen kabartı iç epikondil ve bunun üst ve arkasında diz eklemi bağlarının yapışmasına mahsus pürtüklü bir çukurcukla onun üzerinde büyük yaklaştırıcı kasın yapışmasına mahsus pürtüklülük gösterir.
Dışyan yüzün orta bölümünün arkasında, dış epikondil adı alan çıkıntı ile onun üstünde ve arkasında yine diz ekleminin yan bağının yapıştığı pürtülü bir çukurluk görülür.
Kemikleşme; Femur biri ilkel, dördü ikincil beş kemikleşme noktası gösterir. Cisme ait olan ilkel nokta fetal hayatın ikinci ayında görülür. İkincil noktalar, femur başına, büyük ve küçük trokanter ve alt uca ait olup, başınki 6 ncı ayda; büyük trokanterinki 8 inci yaşta görülürler.
Kemikleşmenin sonu, üst epifizde 16 - 18, alt epifizde 18 - 24 yaşında olur.
Leğen Kemiği
Omurga ile alttaraf arasında, çevresi kemikten bir kap şeklinde olduğu için leğen (pelvis) adı alan iskelet bölümü; arkada sacrum ve occyx, yanlarda kalça kemiklerinin aralarında eklemleşme-sinden meydana gelir.
Pelvis içyüzünün orta bölümünde ve yanlardaki iki eğik çizgi halindeki Kabartının meydana getirdiği bir darlıkla (üst darlık) iki bölüme ayrılır. Büyük leğen, küçük leğen
Bu iki pelvisi birbirinden ayıran sınır:
1) Arkada ve ortada; beşinci bel ve birinci sakrum omurlar arasındaki çıkıntı, promontorium;
2) Yanlarda; a) sakrum ve üium parçaları
adı ile iki parçadan meydana gelen terminal çizgi b) pecten ossis pubis; c) angulus pubicus'un üst kenarının arka dudağı
3) Önde ve ortada, pubis simfizinin üst kenarıdır.
Genel olarak yayık bir oyun kâğıdı kupası biçiminde fakat şekli ve büyüklüğü şahsa ve cinse göre değişiklik gösteren pelvis üst darlığı öne ve aşağıya bakan bir düzlem üzerinde olup, yatay düzlemle arasında 60 derecelik bir açı vardır.
Büyük leğen; Üst darlığın üstünde kalan ve kalça çukurları ile sakrum'un yan parçalarının terminal çizgi üstünde kalan bölümleri arasında meydana gelen boşluktur.
Küçük leğen; Yalnız leğen (pelvis) adı ile de anılan küçük leğen, bütün pelvis bcşluğunun altında kalan bölümdür. Altta alt darlık adı ile ve piyeste main biçiminde olan bir darlıkla sınırlıdır.
Alt darlık önde, altta ve ortada pubis sinfizinin alt kenarı, arkada ve ortada coccyx'in tepesi; yanlarda iskion - pubis kolları ve iskion tümseği. Piyeste bunlarla beraber, her iki yanda, iskion tümseği ile sakrum arasındaki çentileri kapatan sakro - tuberal bağlar, vardır.
Küçük leğenin iç yüzü, önde ve ortada, pubis sinfizinin arka yüzü; yanlarda foramen obturalum ile bunu çevreleyen kemik bölümleri ve ramım ossis ischii pars acetabularis; arkada sakrumun ve eoccyx'in konkav olan ön yüzü ile sınırlıdır.
Küçük pelvis, iç yüzünde orta darlık adı verilen bir dar çevre daha gösterir, bu orta darlığın sınırı; arkada dördüncü ile beşinci sakrum vertebrası arasındaki eklem; yanlarda, spina ossis ischii ve bu dikeni pubis sinfizinin 1/3 alt bölümü ile 2/3 üst bölümünün arasına çekilen çizgidir. Piyeste bunlara ilâveten yanlarda sakro - spinal bağlar bulunur.
Küçük pelvisin ekseni, konkavlığı öne bakan bir çizgi olup önden arkaya çapın ortasından ve sakrumun eğriliğine paralel olarak geçer.
Kalça Kemiği
Yassı kemiklerden olan kalça kemiği, pervane veya üst deliği kapalı 8 biçiminde olup, önde ve orta çizgi üzerinde, karşı eş kemikle, arkada da sakrumla eklemleşir.
Kalça Kemikleri Dört parçası vardır:
1) Üst parça, yassı ve geniş olup kalça kemiği kanadı veya ilium adı alır.
2) Arka parça, oturga kemiği veya iskion.
4) Üç parçanın birleştiği orta parça.
Bu kemiğin genel görünüşünde orta parçanın dışyan yüzünde görülen çukur, hokka çukur adı alır.
Pubis ile iskion arasındaki oval biçimdeki delik, piyeste kaslarla örtüldüğü için, tıkalı delik mânasına gelen foramen obturatum adı alır.
Kemiğin bu dört parçasından ilk üçü, kemiğin kemikleşmesinde göreceğimiz gibi, üç ilkel kemikleşme noktasından meydana gelirler.
İlium, pubis, ischion parçalarına ait olan ilkel kemikleşme işlevi, kemiğin orta bölümüne doğru gelişerek, bu orta parçayı meydana getirir.
Kalça kemiğini okumak için bunu düzensiz bir dörtgen biçiminde kabul ederek iki yüzü, dört kenarı, ve dört açısı gözden geçirilir.
Dışyan yüz; Kemiğin bu yüzünde, yukarıdan aşağıya doğru, üst, orta, alt parça olarak üç bölüm gözden geçirilir:
a) Üst bölüm, ilium'un dışyan yüzüdür; b) orta bölümde, hokkaçukur bulunur; b) alt bölümde ise, foramen obturatum ile onu çevreleyen kısımlar vardır.
a) İlium'un dışyan yüzü, yarım daire biçiminde ve üzeri yukarıdan aşağıya konkav olduğu halde, önden arkaya önce konkav, sonra konveks, daha sonra sırasiyle konkav ve konveks olarak dalgalı bir durum gösterir. Ortadaki büyük bir bölümü gen.'ş bir çukurluk gösterdiğinden buraya, kalça dış çukuru diyenler de vardır.
Bu yüzde biri arkada, ikisi önde ve üst alt durumda olarak birbirine paralel üç çizgi vardır. Piyeste bunların üzerine ve aralarına ilye kasları yapışır.
Arka ilye çizgisi, öne hafifçe konkav dikine durumda olup, bu yüzün 1/6 arka ve 5/6 ön bölümünün birleştiği yerdedir.
Ön çizgilerden üstteki, üst ilye çizgisi alttaki de alt ilye çizgisi adı alır ki bunlardan birincisi kemiğin bu yüzünün hemen ortasında, açıklığı öne ve aşağıya bakan bir konkavlık gösterir; ikincisi ise bundan öncekine paralel olarak bu yüzün alt sınırı üzerinde ve acetabulum'un hemen üstündedir.
Böylece, ilium'un dışyan yüzü, arka, üst ve alt olarak üç bölüme ayrılır ki buralara sırası ile büyük, orta ve küçük ilye kasları yapışacaktır. Bunlardan ön - üst çizginin hemen altında ve ortada, kemiğin esas besleyici deliklerinden biri, bulunur.
Hokka çukur; Bir yarım kürre boşluğu biçiminde olup açıklığı öne, aşağıya ve dışa bakar. Bu çukurun değirmi ve künt olan ve limbus acetabuli adı alan çevresi üzerinde, önde, altta ve arkada olmak üzere üç çentik görülür. Bunlardan alt çentik en derin ve genişi olup acetabulum çentiği adı alır.
Hokka çukurun içi; biri ortada dörtgen şeklinde, pürtüklü ve basık, acetabulum çukuru adı alan bir dip bölümle, bunun çevresinde pürtüksüz ve ayça şeklinde, facies lunata adı alan iki bölüm gösterir. Piyeste bunlardan birincisi, kalça eklemi yüzeyi içine girmeyen, ikincisi ise giren, bölümdür.
Acetabulum çukurunun alt bölümü acetabulum çentiği ile birleşiktir.
Tıkalı delik; Erkeklerde oval, kadınlarda düzensiz üçgen biçiminde olan bu delik, yukarıda acetabulum, önde pubis, arkada ischion ile çevrelenmiştir.
Önce bu deliğin çevresini, sonra kendisini, gözden geçirelim.
Çatı kemiği - Pubis; Bunun, foramen obturatum'un önünde bir cismi, bu deliğin ön - üst sınırını yapan, pars acetabularis, ön-alt sınırını yapan pars symphisica, adında iki kolu vardır. Her iki kol ramus ossis pubis adı alır.
Cismi, enine basık ve düzensiz dörtgen biçiminde olup bunun ön kenarı hizasında görülen pürtüklü tümsek, pubis tüberkülü (tuberculum pubicum), üst kenarı bu tüberkülle acetabulum arasında bir ibik halinde olan crista obturatoria üe, bunun altında geniş bir oluk halinde görülen sulcus obturatorius, vardır.
Pars acetabuîaris, corpus ossis pubis ile acetabulum arasındaki parça olup, dışyan yüzünde crista öbturatoria ile sulcus obturatorius görülür.
Pars symphisica, pubis cismini ischion'un pars pubica'sı ile birleştiren bölümüdür.
Oturga kemiği - Iskion; Foramen obturatum'u arkadan sınırlayan, kalın ve kunt bölüm olup, bunun, arkaya konveks ve geniş pürtüklü, parçası iskion cismi ile onu acetabulum'a birleştiren pars acetabularis; ve pubise birleştiren, pars pubica adı alan iki kolu vardır. Bu iki koldan, pars pubica ile pubisin pars symphysica'sı arasında kalan ve foramen obturatum'un altını sınırlayan kemik parçasına iskion - pubis kolu denir.
Üstte acetabulum, önde pubis ve iki parçası, arkada ischion ve iki parçası ile sınırlanan tıkalı deliğin çevresi genel olarak keskin bir kenar halindedir. Bu çevre üzerinde, yukarıda incisura acetabuli'nin altında ve o hizada bazan görülmeyen bir tüberkül ile önde pars acetabularis ramus ossis pubis altında olan sulcus obturatorium görülür.
İç yüz; Bu yüz ortasında arkadan öne ve yukarıdan aşağıya doğru, terminal çizgi veya adsız çizgi gibi çeşitli adlar alan bir sırt ile iki pargaya ayrılır. iskelette pelvis üst darlığının büyük bir bölümünü yapan bu emik sırtının orta bölümü kunt, her iki ucu keskin olup ön bölümü, pubis tarağı adı alır.
Kalça kemiğinin içyan yüzünün bu çizgi üstünde kalan bölümü üçgen şeklinde geniş, pürtüksüz ve çukur olup, kalça çukuru adı alır. İçyana, öne ve yukarıya bakan bu çukur üzerinde adsız çizginin arka ucuna yakın olmak üzere kemiğin esas besleyici deliklerden biri vardır.
Kalça çukurunun arkasında pürtüklü ve dörtgen şeklinde bir bölüm vardır ki bunun alt bölümü kulak sayvanına benzediği için facies luricularis, üst bölümü de kalça kemiği pürtüğü idi alır. Bunlardan birincisi sakrumun aynı adı alan yüzü ile eklem yapar. Pürtüklü olan bölüme de bel kaslarından bazıları ile eklem bağları yapışır.
El Parmağı Kemikleri
Başparmaktan beşka diğer dört parmağın, her birinde üç dizi kemiği vardır. Başparmak ise iki kemikten meydana gelir.
Parmak kemiklerinin adları metakarplardan başlamak ve parmağın adı da ilâve etmek üzere, birinci, ikinci, üçüncü, adları ile söylenir. (Meselâ, başparmak (pollex), işaret parmağı, ona parmak yüzük parmağı veya dördüncü parmak, küçük parmak veya beşinci parmak, birinci, ikinci, üçüncü dizi kemikleri, gibi).
Parmak kemikleri uzun kemiklerden olup, bir cismi ve iki uçları gözden geçirilir.
Birinci dizi kemiği; Cismi yarı silindırik, arka yüzü konveks, ön yüzü enine düz, yukarıdan aşağı hafif konkavdır.
Üst ucu; ortada, iskelette, metakarpın başçığını içine alan çukur bir eklem yüzü ile yanlarda eklem bağlarının yapışmasına mahsus pürtüklü birer çıkıntı gösterir.
Alt ucu; başçık adı da verilen bu uç üzerinde, troklea (trochlea phalangis) adı alan ve ikinci dizinin üst ucu ile eklem yapan bir yüzey bulunur. Trokleanın iki yanları eklem bağlarının yapışmasma mahsus pürtüklü ve çökük bir yüzey gösterir.
İkinci dizi kemiği; Cismi birinci dizilerinkine benzer, üst ucu ortaları kunt bir ibikle birbirinden ayrılmış iki konkav eklem yüzeyi gösterir. Alt ucu birinci dizilerin karakterini gösterir.
Üçüncü dizi kemiği; Cisimleri kısa olup, önde konveks arkada düzdür, üst uçları ikinci dizilerinkine benzer alt uçları konveks ve pürtüklü olup, bu pürtüklülük, önde açıklağı yukarı bakan at nalı veya yarım ay biçimi gösterir. Bu pürtüğe tuberositas unguicularis denir.
Başparmak dizi kemikleri; Başparmağın birinci dizi kemiği diğer parmakların birinci dizilerine benzemekle beraber, ikine: diziye benzeyen bazı karakterleri de vardır. Başparmağın ikinci dizisi diğer parmakların üçüncü dizisinin aynı ise de onlardan daha büyüktür.
Kemikleşme; Her dizi kemiğinin cismine ve alt ucuna ait bir ilkel kemikleşme noktası ile üst ucuna ait ikincil bir nokta vardır. Birincisi fetal hayatın ikinci ayında, ikincisi ise 2 ile 4 üncü yaş arasında gözükür. Dizilerin kemikleşmesi 18 ile 20 yaş arasındadır.
Elin susamsı kemikleri
El iskeletinde susamsı kemikler adı alan ve iki tanesi her zaman bulunduğu halde, bazan çeşitli yerlerde sayıca değişik bulunan kemiklere bu ad verilir. Bunların hepsi elin ön yüzünde olup daima bulunan ikisinin yeri beşparmağın metakarpı ile parmak kemiğinin birleştiği hizada ve metakarp başçığının önünde yan yana bulunur. Bunlardan içyandaki yuvarlak dışyandaki yumurtamsıdır. Düz olan arka yüzleri komşu bulunduğu kemik yüzü ile eklem yapar. Konveks olan diğer yüzleri komşu kaslarla ilgilidir. Susamsı kemikler bazan ikinci ve beşinci parmağın metakarpı ile birinci dizi arasında, nadiren de üçüncü ve dördüncü parmakların dizi kemikleri aralarında görülebilir.
El Tarağı Kemikleri
El iskeletinin bilek kemikieriyle parmak kemikleri arasındaki eltarağı kemikleri beş tane olup, yukarıda altsıra elbileği kemikieriyle, aşağıda parmakların birinci dizi kemikieriyle, eklemleşirler.
Bu beş eltarağı kemiğinin adları, drşyandan içyana doğru: birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci eltarağı kemiği diye adlandırılır.
Bu beş kemiğin genel karakterleri şunlardır: Herbirinin bir cismi ve iki ucu vardır, uçlarından üsttekiler basis, alttakiler capitulum adı alır.
Cisimler, birinciden gayrı, hepsinde aşağıda kalın yukarıda daha dar olup, öne bakan hafif bir konkavlık gösterirler. Yan yüzleri kemiklerarası aralığına bakar. Arka yüzleri hafif konveks olup, ön ve yan kenarlarının alt bölümleri belli, üst bölümleri siliktir.
Üst uç: Biri cisimle birleşik olmak üzere altı yüzlüdür. Üst yüzler alt sıra elbileği kemikleriyle eklemleşen yüzeyler gösterir. Yan yüzler üzerinde, komşu metakarplarla eklemleşen yüzeyler vardır. Ön ve arka yüzleri ise serbest olup, kas ve bağların yapışmasına mahsus pürtüklülük gösterir.
Alt uç: Beşinde de bir başçık şeklinde olup, alt yüzleri parmak kemiklerinin birinci dizileri ile eklemleşirler. Başçığın yan yüzleri üzerindeki çukurluklarla bunların ön ve arkasındaki küçük tüberküller, parmaklarla olan eklemleşmeye ait bağların yapıştığı yerlerdir. Başçığın ön ve arka yüzleri pürtüklüdür.
El tarağı kemiklerinin özel karakterleri şunlardır:
Birinci metakarp; diğerlerinden kısa olup önden arkaya basıktır. Basis'inde yan eklem yüzeyleri yoktur. Üst ucundaki eklem yüzeyi, eğer sırtı gibi önden arkaya konkavlık enine konvekslik, gösterir.
İkinci metakarp; diğerlerinden uzun olup, üst ucunun dışyan eklem yüzü yoktur.
Üçüncü ve dördüncü metakarpların üst ucunun iki yanlarında komşu metakarplarla eklemleşen yüzler vardır.
Üçüncü metakarp 'in üst ucunun dışyanı, üzeri pürtüklü bir sivrilik gösterir. Buraya belirli bir kas yapışır.
Dördüncü metakarp'ın cismi diğerlerinin en incesidir.
Beşinci metakarp'in üst ucu, dışyanda dördüncünün basis'i ile eklemleşen yalnız bir yan yüzey gösterir. Bu ucun içyanındaki, üzeri pürtüklü çıkıntıya, belirli bir kas yapışır.
Kemikleşme: Genel olarak metakarp kemikleri cisimleri için, bir ilkel ve uçları için birer ikincil kemikleşme noktası vardır.
İlkel noktaları fetal hayatın ikinci ayında, diğerleri ise üçüncü yaşta görülürler. Metakarpların bütün kemikleşmesi 16 ile 18 yaş arasındadır.
El Kemikleri
El Bileği Kemikleri
İki sıra üzerine 8 kemiktir. Üst (proximal) sıra; dışyandan îçyana doğru : a) sandal kemik, b) ay kemik, c) piramid kemik, ç) nohutsu kemik den meydana gelmiştir. Alt sıra da dışyandan içyana doğru: a) trapez kemik, b) trapezoid kemik, c) büyük kemik veya başlı kemik, ç) çengel kemik den meydana gelir.
El bileği kemiklerinin genel karakterleri:
Elbileği kemiklerinin bütünü kısa kemiklerden olup herbiri altı yüzlüdür. (Bunlardan yalnız nohutsu kemiğin dört yüzü vardır).
Ön ve arka, yüzler serbest olup, üzerleri eklem bağlarının yapışmasına mahsus pürtüklülük gösterir. Üst ve alt yüzleri eklem yüzleri olup, bunlardan üsttekiler konveks, alttakiler konkavdır. İçyan ve dışyan yüzler, aynı sıranın komşu kemikleriyle eklemleşmiş olup yanlarda serbest olarak kalanlar da, bağ ve kasların yapışmasına mahsus çıkıntılar gösterir.
Birinci sıra elbileği kemikleri:
İç y a n yüz, konkav olup yukarıda ay kemikle, aşağıda büyük kemik başı ile eklemleşen iki yüzey gösterir.
Dışyan yüz, üzerinde piyeste bilek bağının yapıştığı pürtüklü bir yüzey aracılığı ile radial arterle komşu olan bir çentik gösterir.
Ay kemik
Üst sıranın dışyandan ikinci kemiğidir. Konveks olan üst yüzü radiusun alt ucundaki dörtgen yüzeyle eklemleşir.
Alt yüz, konkav olup, dışta büyük kemik başı, içyanda daha dar bir yüzeyle cengel kemiğin üst yüzünün bir bölümü ile eklemleşir.
Ön yüz, konveks; arka yüz düz olup, her ikisi de pürtük-lülük gösterir. Dışyan yüz, sandal kemiğin içyan yüzünün üst bölümü ile, içyan yüz de piramidal kemiğin dışyan yüzü ile eklemleşir.
Piramid kemik
Eibileğinin birinci sırasının dışyandan üçüncü kemiği olup, kemiğin içyanında, dörtgen piramid şeklindedir.
'Üst yüzü, konveks olup, piyeste ulna başçığının eklem yüzü ile kendi arasında discus articularis vardır.
Alt yüzü, konkav olup, çengel kemikle komşudur.
Ön yüzü, bir küçük eklem yüzeyi göstermekte olup bu yüzey nohutsu kemikle eklemleşir.
Arka yüzü, eklem bağlarının yapıştığı enine ve pürtüklü bir yüz gösterir.
Dışyan yüzü, piramidin tabanı olup ay kemikle eklemleşir.
tçyan yüzü, sivrimsi ve pürtüklü olup piramidin tepesine uyar.
Nohutsu kemik
Düzensiz yuvarlak ve bir nohut büyüklüğünde olan bu kemik, arka yüzündeki eklem yüzeyi ile, piramid kemiğin ön yüzündeki yüzeyle, eklemleşir. Geri kalan bütün yüzeyinde düzensiz bir yuvarlaklık gösteren bu kemiğin üzeri, belirli iki kasın yapışmasına mahsus, pürtük gösterdiği gibi. İç yanındaki hafif oluk piyeste ulnar arterle komşudur.
Altsıra elbileği kemikleri
Trapez kemik
Altsıranın dışyanındaki birinci kemik olup, altı yüzü gözden geçirilir.
Ön yüzü; genişliği yüksekliğinden fazla olan bir oluk ile bu oluğun dışyanında trapez tüberkülü adı alan bir çıkıntı; pürtüklü olan arka.yüzünün iç ve dışyanında üzerine eklem bağlarının yapıştığı iki tüberkül; üst yüzünde, sandal kemikle eklemleşen konkav bir yüz; alt yüzünde birinci metakarp'la eklem yapan enine konkav, önden arkaya konveks bir eklem yüzü; pürtüklü ve serbest bir dışyan yüz ile üzerinde iki eklem yüzü bulunan bir içyan yüz gösterir. Bu sonuncu yüzün, konkav ve büyükçe olan üst bölümü trapezoid kemikle, düz ve üçgen şeklinde olan alt bölümü de ikinci metakarpın üst ucu ile, eklem yapar.
Trapezoid kemik
Elbileği altsırasının dışyandan ikinci kemiği olup, ön ve arka yüzleri serbest ve pürtüklü, ü s t y ü z ü sandal kemiğin alt yüzü ile alt yüzü enine konveks önden arkaya konkav bir yüzle ikinci metakarp'ın üst ucu ile dışyan yüzü yukarıdan aşağıya konveks, önden arkaya konkav bir yüzle trapez kemikle, içyan yüzü de konkav bir yüzle büyük kemik ile eklemleşir.
Büyük kemik - Başlı kemik
Elbileği alt sırasının dışyandan üçüncü kemiği olup, elbileği kemiklerinin en büyüğüdür. Büyük ekseni yukarıdan aşağı olan bu kemiğin üst ucu yuvarlak olup, baş adı alır. Bu kemik enine basık, tepesi kunt, dörtgen piramid'e benzer. Ön yüzü. serbest ve pürtüklü, arka yüzü pürtüklü ve düzensiz bir dörtgen şeklinde olup bunun içyan köşesi bir çıkıntı gösterir. Alt yüzü, ortası geniş ve önden arkaya konveks olmak üzere, üç yüzey gösterir. Ortadaki üçüncü, yanlardaki ikinci ve dördüncü metakarp'ın üst uçları ile eklemlesin Dışyan yüzü, yukarıda konveks, aşağıda konkav iki eklem yüzü gösterir ki birincisi sandal kemikle, ikincisi trapezoid kemikle eklemleşir. İçyan yüzü bütün uzunluğunca çengel kemikle eklem yapan, tabanı aşağıda tepesi yukarıda üçgen şeklinde bir yüzey gösterir.
Çengel kemik
Elbileği altsırasının dışyandan dördüncü kemiği olup, tabanı aşağıda tepesi yukarıda dörtgen piramid şeklindedir.
Her dört yüzü de üçgen biçiminde olan bu kemiğin ön yüzü pürtüklü olup, bu yüzün alt - içyan köşesinde çengel biçiminde bir çıkıntı görülür, enine basık olan bu çıkıntının konkav olan dışyan yüzü, bilek kemikleri bütününde söyleyeceğimiz bilek oluğunu içyandan sınırlatmaya yardım eder; bu çengelin içyan yüzünde yukarıdan aşağıya görülen hafif oluk, piyeste, belirli damar ve sinirlerle komşudur. Çengel kemiğin arka yüzü pürtüklüdür; dışyan yüzü bütün uzunluğunca büyük kemikle eklem yapar, içyan yüzü içyana ve yukarıya bakmakta olup, bir eğer sırtı gibi enine konkav önden arkaya konveks olarak piramidal kemikle eklemleşir.
Çengel kemiğin tepesi kunt olup; ay kemiğin alt yüzündeki dar ve önden arkaya uzunlukta bulunan yüzeyle, eklemleşir.
Elbileği kemiklerinin bütünü ve elbileği oluğu
Sekiz el bileği kemiği iskelette hep birlikte olarak göz önünde bulundurulursa bu kitlenin arka yüzü konveks, ön yüzü açıklığı öne bakan oluk şeklinde bir konkavlık gösterdiği görülür. Bu oluğun dış sınırım sandal kemik tüberkülü ile trapez kemik tüberkülü; içyan sınırım da nohutsu kemikle çengel kemik çengeli yapmakladır.
Piyeste bu çıkıntılar üzerine yapışan bilek ön bağı bu oluğu eîbileği kanalı denilen bir kanala çevirir ki bu kanal içinden, önkola ele gelen flexor kasların kirişleri ile median sinir geçer.
Eîbileği kemikleri bütününün üst yüzü önkoî kemiklerinin alt ucu ile eklem yapan, künr bir çıkıntı halindedir, bütünün bu yüzüne eîbileği lokması diyenler de vardır. Bu bütünün alt yüzü jnetakarplarla eklemleşen düzensiz yüzeyler gösterir.
Kemikleşme; Eîbileği kemiklerinin herbirine ait bir tek kemikleşme noktası görülür. Bunlardan yalnız sandal kemiğin iki kemikleşme noktası vardır.
El bileği kemiklerinin bu kemikleşme noktalarının görünme zamanlan 1,5 ile 10 yaş arasında değişiktir.
Sandal kemik 5 inci yaşta, nohutsu kemik 10 uncu yaşta, diğer kemikler 1,5 ilâ 6 yaş arasında, kemikleşme noktaları gösterirler.
Döner Kemik Döner Kemiği
Radius, ulnanın dışyanında, ona paralel olarak bulunan uzun bir Kemik olup, iskelette humerus başçığı ile el bileği arasındadır. Ulnanın tersine olarak bu kemiğin alt ucu, üst ucundan daha kalındır. Her uzun kemik gibi bu kemiğin bir cismi, iki ucu, gözden geçirilir.
Cismi; Cisim öne ve içyana doğru hafif bir konkavlık gösterir. Üçgen prizma şeklinde olduğundan; ön, arka ve dışyan olarak üç yüzü ve ön, arka, içyan üç kenarı vardır.
Ön yüz; Bu yüzde, üst ucun hemen altında görülen ve üzerine kol iki başlı kasının kirişi yapıştığından dolayı tuberositas bicipitalis de denen, radius tüberkülü vardır.
Bu yüz yan üst bölümünde uzunluğuna ve enine hafif konkavhk, yarı alt bölümünde de dikine hafif konkavlık enine konvekslik gösterir. On yüzden kemik cisminin ortasının hemen üstüne düşen yerde, foramen nutricium bulunmaktadır.
Arka yüz; Bu yüz 1/3 üst bölümünde enine konveks; 1/3 orta bölümünde enine hafif konkav olup 1/3 alt bölümünde de yukarıdan aşağıya kemiğin alt ucunun arka yüzündeki iki çentikle uzanan hafif bir oluk gösterir. Bu üç bölümden orta bölümle üst bölüm arasında görülen, içten dışa eğik, çizgiler üzerine kaslar yapışır.
Dışyan yüz; Bu yüz bütün uzunluğunca yuvarlaktır. Orta bölümünde görülen pürtüklü yüzey (tuberositas pronatoria) üzerine yapışan aynı addaki kasın adını alır. Bu yüzün daha ust bölümündeki pürtüklü yüzey üzerine de supinator kas yapışır.
Kenarlar; Ön, arka ve içyan olarak üç tanedir.
Ön kenar; Radius tüberkülünün altından başlıyarak radiusun stiloid çıkıntısına kadar devam eden bu kenar yukarıdan aşağıya doğru önce dışyana, sonra dikine bir yöneltide olup, üst bölümü belirli, alt bölümü künt ve az belirlidir.
Arka kenar; Yalnız cismin orta bölümünde belirli olup üst ve alt bölümlerde belirsizdir.
İçyan kenar; Keskin bir kenar halinde, radius tüberkülünün altından başlayan bu kenar, kemiğin alt ucuna yaklaşınca ikiye çatallanarak, bu ucun içyan yüzünde göreceğimiz, incisura ulnaris'i ön ve arkadan sınırlar. Kemiğin içyan kenarı üzerinde ortanın biraz üstünde, görülen pürtüklü bölüme, üzerine membrana interossea'nın kuvvetli lifleri yapıştığı için, tuberculum interosseum adı verilmiştir
Üst uç; Üst uç, bir başçık, bir boyun ve bir tüberkül gösterir.
Radius başçığı; Kısa bir silindir parçası şeklinde olan başçığın, üst yüzü bir çukurluk gösterir; iskelette humerusun başçığı ile eklem yapan bu çukurun çevresi daire şeklinde olup cicumferentia articularis adı alan silindir çevresinin serbest olan üst kenarını yapar. Bu çevrenin yüksekliği içyanda 10 mm. dışyanda ise 5 mm. dir. Yüksekliği geniş olan bu çevre bölümü, iskelette ulnanın incisura radialis'i ile eklem yapar.
Radius boynu; 10 mm. yüksekliğinde, değirmi bir oluk biçiminde, başçıkla radius tüberkülü arasında bulunur.
Radius tüberkülü; Cismin ön yüzünün üst uca yakın bölümünde ve radius boynu altında, oval biçimde bir çıkıntı olup, büyük ekseni yukarıdan aşağıya ve içten dışa hafif eğiklik gösterir. Bu çıkıntının ortası hafif basık, yan alt ve iç bölümü geri kalan bölümünden daha pürtüklü ve çıkıntılıdır. Bu sonuncu bölüme kol iki başlı kası yapışır.
Alt uç; Üst uca bakarak daha geniş ve büyük olan bu uç önden arkaya basık, dörtgen prizma biçiminde olarak gözden geçirilir.
ön yüz, cismin ön yüzü ile uzanan, dikine hafif bir konkavlık gösterir.
Arka yüz, cismin arka ve dışyan yüzü ile uzanmakta olup ortada bir ibikle önce iki geniş oluğa, bu geniş oluk da, daha küçük ve ince ibikciklerle daha küçük çentik halinde oluklara ayrılmıştır. Piyeste bu olukcuklar içinden önkol arkasındaki, extensor kasların bazılarının kirişleri geçecektir.
Dışyan yüz; aşağı doğru uzanan ve radiusun stiloid çıkıntısı adı alan pürtüklü ve üzerine belirli kasla eklem bağının yapıştığı bir çıkıntı ile, bunun üzerinde yukarıdan aşağıya ve dıştan içe doğrultuda bir oluk gösterir.
İçyan yüz; cismin içyan kenarının aşağıda çatallanan iki dudağı arasında olup üçgen biçimindedir. Bu üçgenin tepesine yakın bölümü pürtüklü olup üzerine belirli bir kasın iplikleri yapışır; tabanına yakın bölümü de, önden arkaya konkav olup önden arkaya uzunluğu yüksekliğinden fazla olan ve incisura ulnaris adı alan bir eklem yüzeyi gösterir. İskelette bu yüzey ulnanın başçığı ile eklemleşir.
Alt yüzü; tabanı içyanda, üçgen biçiminde olup önden arkaya bir olukla iki bölüme ayrılır. Dışyandaki üçgen biçimindeki yüzey iskelette bileğin ilk sıra kemiklerinden sandal kemikle, içyandaki ise dörtgen biçiminde yüzey ise iskelette ay kemikle, eklemleşir.
Kemikleşme. Bu kemiğin biri ilkel (kemik diyafizine ait) ; üçü de ikincil (başçık, alt uç ve tüberküle ait) kemikleşme noktaları vardır. Birincisi fetal hayatın ikinci ayında, öbürleri doğduktan scnra değişik yaşlarda görülür. (Başçıkta 4 ilâ 9 uncu yaşta, alt uçta 1 ilâ 2 nci yaşta, tüberkülde 14 üncü yaşta).
Radiusun tamamiyle kemikleşmesi 20 ilâ 25 inci yaş arasındadır.
Dirsek Kemiği
Dirsek Kemiği, Dirsek Kemik
Prizma biçiminde ve önkol iskeletinin içyanında olan bu uzun kemik, radius'un dışyanında ve ona paralel olarak bulunur.
Her uzun kemik gibi bir cismi ve iki ucu gözden geçirilmelidir.
Cismi; Ulna'nın cismi tamamiyle düz doğrultuda olmayıp, hafif olarak öne bakan bir konkavlık ve frontal plâna göre silik S şeklinde bir eğrilik gösterir. Bu eğriliğin üst konkavlığı içyana, alt konkavlığı dışyana, bakar. Üst bölümü alt bölümünden daha kalınca olan cismin üç yüzü ve üç kenarı vardır.
Yüzler; ön, arka ve içyan olarak üç tanedir.
Ön yüz; Bu yüzün 3/4 üst bölümü; dikine ve enine konkav olup, öbür alt bölümü; enine konveks ve üzeri pürtük-ülük gösterir. Bu yüzün yukarı bölümünde kemiğin foramen nutricium'u 'ardır.
Arka yüz; Arkaya ve biraz dışyana lakan bu yüz, uzunluğuna, silik bir ibikle, dışyan ve içyan iki bölüme ayrılır. Bu bölümler üzerindeki yüzlere önkolun arka kaslarının bir kısmı 'apışır.
İçyan yüz; Bu yüz bütün uzunluğunca nine konveksdir.
Kenarlar; ön, arka ve dışyan olarak üç tanedir.
Ön kenar; Bütün uzunluğunca enine konveks olarak kunttur.
Arka kenar; Hafif S biçiminde eğrilik gösteren bu kenarın üst ucu ikiye ayrılarak olekran'ın yanları ile uzanır.
Dışyan kenar;Orta bölümü ince ve keskin olan bu kenara piyeste kemiklerarası zarı yapışır. Bu kenarın yukarı ucu ikiye ayrılarak incisura radialis'in ön ve arka ucunda sonlanır.
Koronoid çıkıntı; Bu çıkıntı da dört yüzlü bir piramid şeklinde olup, tepesi koronoid gagası adı almaktadır. Yukarıya ve öne bakan taban, cismin ön kenarı ile bitişiktir. Üst yüzü yarımay çentiğin yarı alt ve ön parçasını yapar. Alt yüzü, kasların yapıştığı pürtüklülük göstermekte olup aşağı doğru gittikçe daralarak ön kenarla birleştiği yerde görülen pürtüklü kabartı, tuberositas ulnae adı alır. içyan yüzü kasların ve eklem kapsülü bağlarının yapıştığı pürtüklülük gösterir. Dışyan yüz, büyük ekseni önden arkaya ve yukarıdan aşağıya eliptik ve konkav bir eklem yüzeyi gösterir ki radius'un başçığı ile iskelette eklemleşir. Bu yüzeyin ön ucu koronoid gagası ile birleşir. Arka ucundan cismin arka kenarına yukarıdan aşağıya ve önden arkaya doğru uzanan ibik, crista supinatoria adı alır ki aynı addaki kasın yapışmasına yarar.
Yarımay çentik; Olekran'ın ön yüzü ile koronoid çıkıntısının üst yüzünün birleşmesinden meydana gelir. Bu çentik üzerinde, bu iki çıkıntının yüzlerinin birleşme yerinde, bu yüzlere ait bir daralma görülür. Yarımay çentiğin içinde, bu çentiği iki yan yamaca ayıran dikine ve yine yarımay şeklinde kunt bir ibik görülür; bu ibik iskelette humerus'un makara boynuna, yamaçlarda makara boynunun yanlarındaki yüzeye uyar.
Alt uç; Burada, biri dışyanda yuvarlak öbürü içyanda sivri iki çıkıntı vardır. Birincisi, ulna başçığı;
ikincisi, stiloid çıkıntıdır.
Ulna başçığı; Altı basık, düzensiz bir yuvarlaklık gösteren bir çıkıntı olup, çevresindeki dairenin 2/3 si kadar, yukandan aşağıya, dar bir silindrik yüz, gösterir. Ulna başçığının bu yüzü, iskelette radius'un incisura ulnaris'i ile eklemleşir. Başçığın basık olan alt yüzü piyeste ilk sıra bilek kemikleir ile kendi arasındaki discus articıdaris ile komşudur.
Stiloid çıkıntı; Ulna başçığının içyan ve arkasında konik bir çıkıntı olup, kunt olan ucuna, piyeste bilek ekleminin içyan bağı yapışır. Stiloid çıkıntı ile ulna başçığı arasında, arkada bulunan oluk içinde piyeste musculus extensor carpi ulnaris'in kirişi geçer.
Kemikleşme; Ulna, biri ilkel, ikisi ikincil üç noktadan kemikleşir. Birincisi kemik cismi içinde, fetal hayatın ikinci ayı başında meydana gelir. İkinciler kemik epifizleri üzerinde olup; olekran üzerindeki, 8 inci yaşta, ulna başçığı üzerindeki 6 ilâ 9 uncu yaşta görülürler. Bunların diyafizle birleşmesi 24 üncü yaşta sonlanır.
Kol Pazı Kemiği
Kol veya Pazı Kemiği
Kolun iskeletinde bir tek kemik vardır. Uzun bir kemik olan bumerus yukarıda skapula aşağıda ulna ve radius ile eklemleşir. Her uzun kemikte olduğu gibi bir cismi, iki ucu gözden geçirilmelidir.
Cismi; Kemiğin diyafiz'i de denen bu parça, doğru yöneltide olmakla beraber, ekseni üzerinde hafif bükülmüş gibidir.
Cismin yukarısı silindir, aşağısı üçyüzlü prizma şeklinde olup. bütününde, üç yüz, üç kenar, gözden geçirilir.
D ı ş y a n yüz; Bu yüzün orta bölümünün biraz üstünde, yukarıdan aşağıya ve arkadan öne, pürtüklü bir ibik görülür ki bu kemik cisminin ön kenarında ve aynı hizadaki pürtükle beraber, V biçimi gösterdiklerinden ve üzerine omuz kaslarından deltoid yapıştığından buna deltoid V'si veya pürtüğü, adı verilir.
Bu yüz üzerinde ve deltoid pürtüğünün altında, arka yüzden bu yüze doğru geniş ve eğik bir oluk halinde gelen, sulcus nervi radialis vardır.
Arka yüz; Yukarıdan aşağıya ve içden dışa eğik, geniş ve silik bir olukla iki parçaya ayrılır. Radial sinirle komşu olan bu oluk sulcus nervi radialis adı almakta olup, aşağıda, dışyan yüze doğru devam eder.
î ç y a n yüz; Ön ve içe bakan bu yüz üzerinde, şu oluşumlar görülür:
a) kemiğin üst ucundan gelen ve piyeste içinde iki başlı kasın kirişi bulunan bir oluk; b) orta bölümde, içyan kenara yakın olarak, pürüzlü küçük bir yüzey: c) bunun önünde, besleyici kanal deliği (foramen nutrickım) ; d) alt bölümde görülen düz bir yüzey (Bu yüzün alt bölümü üzerinde, bazan processus supracon-dylicus adı alan bir kabartı görülebilir).
Kenarlar; Ön kenar; yan yukarı bölümde pürtüklü olup. bu bölümün üst parçası; sulcus intertubercularis'in dışyan dudağını; alt parçası da, V şeklindeki deltoid pürtügünün ön kolunu yapar. Ön kenarın yarı alt bölümü kunt olup en aşağıda, iki kol halinde koronoid çukurun iki yan kenarım sınırlar.
Dışyan kenar; Bu kenarın yukarı bölümü belirsiz olup, sulcus nervi radialis'le karışır; aşağı bölümü ise üzerine dış epikondil kaslarının yapıştığı, pürtüklük gösteren bir ibik halindedir.
İçyan kenar; Bu da yukarısı silik ve aşağısı belirli bir kenar halindedir.
Üst uç; Kemiğin üst epifizi de denen bu uçta üç çıkıntı vardır: 1) humerus başı; 2) büyük tüberkül; 3) küçük tüberkül.
Kol kemiği başı; 2/5 bir küre parçası görünüşünde yuvarlak ve üzeri kaypak olan bu baş içyana, arkaya ve yukarıya bakmakta ve kendi ekseni ile cismin ekseni arasında ortalama olarak 130 derecelik bir açı yapmaktadır. İskelette skapulanın glenoid çukuru ile eklem yapan humerus başı, büyük ve küçük tüberküllerden, anatomik boyun (collum anatomicum) denen değirmi bir olukla ayrılmıştır.
Büyük tüberkül; Trochiter de denen bu tüberkül; başın dışyanmda, küçük tüberkülün arka ve dışyanında, ondan sulcus intertubercularis denen olukla ayrılmış olarak bulunur.
Büyük tüberkülün üst ve arka yüzleri üzerinde, önden arkaya sıralanmış üç yüzcük görülür ki omuz kaslarının bir kısmının yapışmasına mahsusdur.
Büyük tüberkülün önünde sulcus intertubercularis'in dış dudağı başlar.
Küçük tüberkül; Trochin de denen bu tüberkül, üst epifizin önünde başla büyük tüberkül arasında olup, birinci ve kendi arasında collum anatomicum, ikinci ile kendi arasında sulcus intertubercularis vardır ve üzerindeki pürtüklere omuz kaslarından musculus subscapularis yapışır.
Küçük tüberkülün altı, sulcus intertubercularis'm iç dudağı ile uzanır.
Büyük ve küçük tüberküller arasında, tüberküllerarası oluğunun üst ucu vardır. Bu oluk kemiğin cisminin 1/4 üst ile 3/4 alt bölümünün birleştiği hizaya kadar, yukarıdan aşağıya ve dıştan içe doğrultuda, hafif bir eğrilik göstererek devam eder.
İçyan ve dışyan olarak bulunan iki dudağın üzerinde kasların yapışmasına mahsus pürtükler görülür. Crista tuberculi minoris adı alan içyan dudağı, küçük tüberkülden başlar ve crista tuberculi majoris adı alan dışyan dudak büyük tüberkülden başlar.
Humerusun üst ucunu cisme birleştiren değirmi parça şirürjikal boyun adı alır.
Alt uç; Humerusun alt diyafizi denen bu uç, önden arkaya basık ve enine durumda olup kemik cisminin eksenine bakarak öne doğru hafif bir eğrilik gösterir. Bu uç üzerinde ikisi ortada öbür ikisi yanlarda dört çıkıntı ile, ikisi ön yüzde biri arka yüzde olmak üzere üç çukurluk vardır.
Çıkıntılardan ortadakiler, dirsek eklemi ile ilgilidirler. Bunlardan içyandaki makara biçiminde olup, trochloea humeri; dışyandaki lokma veya başçık biçiminde olup, capitulum humeri adı alır. Bu iki çıkıntının arasında da bir olup vardır.
Humerus makarası; Bir makaranın 3/4 kısmı görünüşünde olup geri kalan 1/4 üst kısmı, kemikle birleşiktir. Makaranın yarı içyan parçası yan dışyan parçasından daha büyük olup, makara boynu yukarıdan aşağıya dışyandan içyana eğiktir, iskelette makara ulna'nın üst ucundaki yarımay çentikle eklemleşir. Trochlea'-nın üstünde önde ve arkada iki çukurluk vardır. Üçgen şeklinde olan bu iki çukurdan öndeki arkadakinden daha küçük olup, koronoid çukur adı alır ve iskelette ulnanın koronoid çıkıntısını, önkolun bükme hareketi zamanında, içine alır. Arkadaki çukur, olekran çukuru adı almakta olup iskelette bunun içine, önkolun açma hali zamanında, ulnanın olekran çıkıntısı girer.
Humerus başçığı; Yuvarlak ve kaypak yüzlü olan bu lokma şeklindeki çıkıntı, yarım küre şeklinde olup, yüzü öne ve aşağıya bakar. Radius'un başçığı ile iskelette eklem yapan bu çıkıntının üstünde fossa radialis denen ve çok derin olmayan çukurluk içine, iskelette ön kolun bükme hareketi zamanında, radius başçığının çevresinin ön kenarı girer.
Humerus'un alt ucunun ön yüzündeki adı geçen iki çukurluk arasında bulunan eğik ve uzun çıkıntı yukarıda cismin ön kenarı ile uzanır.
Humerusun alt ucundaki yan çıkıntılar epikondil adı almakta olup, içyan ve dışyanda bulunurlar.
İçyan epikondi; Troklearun üstünde olan ve kemik cisminin içyan kenarı ile uzanan künt bir çıkıntı olup önden arkaya basıkça olan önyüzü, önkoldaki iç epikondil kaslannın yapıştığı pürtüklük gösterir.
Arka yüzünde yukarıdan aşağı doğrultuda, dikine konveks, enine konkav olarak görülen oluk piyeste içinden ulnar sinirinin geçmesinden ötürü sulcus nervi ulnaris adı alır.
Dışyan epikondil; İçyandakin-den daha basık ve daha az çıkıntılı olan bu epikondil, yukarıda kemik cisminin dışyan kenarı ile uzanmakta olup üzerindeki pürtüklüklere, dış epikondil kasları yapışır.
Kemikleşme; Humerus 8 kemikeşme noktası ile gelişir. İlkel nokta fetal hayatın 40 ıncı gününde diyafiz üzerinde görülür. İkincil noktalardan 3 tanesi üst epifiz, 4 tanesi de alt epifiz üzerinde olup, doğumdan sonra, yerine göre, değişik yaşlarda görülebilir.
Humerusun tamamiyle kemikleşmesi ve diyalizlerin epifizlerle birleşerek synehondrosis epiphyseos'un kayboluşu 20 ilâ 26 yaş arasındadır.
Köprücük Kemiği
Köprücük Kemik, Köprücük Kemiği Nerededir?
Omuz kavşağının ön parçasını yapan bu kemik, uzun ve yatay durumda silik bir S veya italik / harfi şeklinde olup göğsün ön ve üst bölümünde, birinci kaburganın hemen üstündedir.
Büyük bir bölümü yukarıdan aşağıya basık olan bu kemikte, üst alt iki yüz: ön, arka iki kenar; içyan ve dışyan iki uç gözden geçirilir.
Üst yüz; Bu yüzün kenarlara ve özel olarak uçlara yakın oları kısımları pürtüklü olup, geri kalan bölümü kaypaktır.
Alt yüz; Bu yüz; orta bölümünde kemiğin eksenine uygun olarak uzunluğuna bir olukçuk; bunun ortasına yakın olarak foramen nutricium; içyan ucuna yakın tuberositas costalis adı ile pürtüklü bir bölüm; dışyan ucuna yakın tuberositas coracoidea adı ile yine bir pürtüklü bölüm, gösterir. Her iki uca yakın olan bu pürtüklü yüzeylere, kemik uçlarının ilgili bulunduğu eklem bağları yapışır.
Ön kenar in 2/3 içyan bölümü kalın konveks ve pürtüklü 1/3 dışyan bölümü de konkav ince ve yine pürtüklüdür.
Arka kenar m 2/3 içyanı kalın, konkav ve pürtüksüz, geri kalan dışyanı ise, konveks ve pürtüklüdür.
içyan uç; Kemiğin bu ucu en kalın bölümü olup düzensiz üçgen biçiminde bir eklem yüzeyi gösterir. Bu yüzey, önden arkaya konkav, yukarıdan aşağıya konveksdir. (İskelette bu yüz sternum'un inc'ssura clavicularis'i ile eklemlesir).
Dışyan uç; Yukarıdan aşağıya basık olup bunun üzerinde büyük ekseni önden arkaya eliptik bir eklem yüzü vardır ki, iskelette acromion üzerindeki facies articularis ile eklemlesir. Kemikleşme; Köprücük kemik; biri ilkel, öbürü ikincil (secundar) olmak üzere iki kemikleşme noktası gösterir. Birincisi doğumdan bir ay sonra gözükür. İkincisi extremitas sternalis üzerinde olup kemikleşmesi 18 yaşında başlar ve 25 yaşında sonlanır.
Kürek Kemiği
Üçgen biçimde, ince ve yassı olan kürek kemiği; iskelette, göğüsün arka ve üst yanlarına komşu olarak bulunur.
Kürek kemikte; iki yüz, üç kenar ve üç açı gözden geçirilir.
Ön yüz; Enine ve dikine konkav olan bu yüz, fossa subscapülaris adı alır. Bu yüzde, üstdış açıdan içyan kenara doğru, üç veya dört çizgi halinde görülen ibikler vardır. Bunlardan en kabarığı en dışta olup, dış kenara paralel olarak alt açıya doğru yönelir.
Lineae rausculares adı alan bu ibiklerle arasındaki çukurcuklar, omuz kaslarından fossa subscapularisle ilgili olanların yapıştığı yerlerdir.
Arka yüz; Bu yüz, kürek kemik dikeni
(spina scapulae) denen enine bir çıkıntı ile iki eşit olmayan çukura ayrılır; üstteki fossa supraspinam, alttaki fossa infraspinam'dır.
Kürek kemik dikeni; Skapula'nın arka yüzünün 1/4 yukarısı ile 3/4 altının birleşme yerinde yukarıdan aşağıya ve dışyandan içyana doğru eğik durumda olarak bulunan bu çıkıntı, yukarıdan aşağıya basık ve üçgen şeklinde olup, serbest olan arka kenarı kalın ve pürtüklüdür; bu kenarın da dışyan ucu kunt bir çıkıntı halinde serbest olup omuz çıkıntısı (acromion) adı alır.
Kürek kemiği dikeninin üst ve alt yüzleri ile dışyan kenarı konkav olup, ön kenarı bitişiktir. Arka kenarının akromion denen ucu, yukarıdan aşağıya basık olup, üst, alt iki yüzle; içyan, dışyan olarak iki kenar gösterir.
Üst yüz pürtüklü, alt yüz pürtüksüz ve konkav, içyan kenar spina'nın kunt olan arka kenarının üst dudağı ile, dışyan kenar ise bu dikenin alt dudağı ile, uzanır. Bu iki dudak, acromion tepesinde birleşirler. Akromion'un içyan kenarı üzerinde ve tepesine yakın olmak üzere, eliptik olarak görülen, eklem yüzeyi klavikula'mn dışyan ucu ile eklemleşir.
Dikenüstü çukuru; Pürtüksüz yüzlü, dışyanı içyanından daha geniş, üçgen şeklinde bir oluk görünüşündedir.
Dikenaltı çukuru; Arka yüzün spina scapulae altında kalan bölümü olup, kemiğin dışyan kenarına yakın olan ve yukarıdan aşağıya, dışyandan içyana eğik olarak görülen bir ibikle, iki bölüme ayrılır. îçyan bölüm çukurunun 4/5, dışyan bölüm ise 1/5 parçasını kaplar. Geniş olan içyan bölümün üzerinde kemiğin dışyan kenarına paralel, geniş bir olukla onun içyanında kalan konveks bir bölüm vardır. Fossa infraspinam'm bu geniş bölümüne, piyeste aynı ad alan kas (musculus infraspinam) yapışır. Bu çukurun dar olan bölümü, geniş olana göre daha pürtüklü olup, piyeste buraya büyük ve küçük yuvarlak kaslar yapışır.
Kenarlar; Üst, içyan, dışyan olmak üzere, üç tanedir.
Üst kenar; İnce ve kısa olan bu kenarın dışyan ucunda, incisura scapulae denen çentik vardır.
İçyan kenar; Diğer kenarların en uzunu olup, açıklığı dışa bakan bir geniş açı gösterir ki, açının tepesi spina scapulae'nın iç ucuna rastlar. Bu kenar, bütün boyunca pürtüklü olup, üzerine büyük ve küçük romboid kaslar yapışır.
Dışyan kenar; Bu kenar, genişçe olup, üzerine küçük ve büyük yuvarlak kasların yapıştığı bir ibikle, üst ve alt iki oluğa ayrılır. Bu ibiğin üst ucunda görülen üçgen biçiminde pürtüklü ve kabarık yüzey, tuberositas infraarticularis adı alır.
Baş Kemikleri Bütünü, Bıngıldak Nedir, Bıngıldak Gelişimi
Kafa ve yüz kemikleri, iskeletteki durumlarına göre birleşerek başı meydana getirirler. Baş bütününün okunmasında bir takım normalar ele alınır.
Norma; başa bakıldığı zaman, çevre sınırı içinde görülen bütündür.
Baş bütününün okunuşunda; 1) üst, 2) alt, 3) yan, 4) arka, 5) ön. 6) sagital olmak üzere altı norma ele almak gerekir.
Üst norma; Başın yukarıdan görünüşü değişik olmakla beraber, çok defa oval biçimde ve değirmiye yakındır. Üzerinde birtakım dikişler (suturae) vardır: 1) Frontalle iki parietal arasında olup, enine olarak, bir taç gibi duran sutura coronalis, 2) orta çizgi üzerinde, iki parietal arasında sutura sagitialis, 3) panetaRevle occlpital arasında enine durumda olan sutura lambdoidea, vardır. Sagital dikişle koronal dikişin birleştiği noktaya bregma; lambdoid dikişle, sagital dikişin birleştiği noktaya lambda; (Bu noktalarda fetus başında eş adlar alan bıngıldaklar bulunur). Sagital dikişin iki yanlarında tuber parietale ve foramen parietale görülür; sonuncu deliğin hizasında olarak sagital sutur üzerindeki noktaya obelion. denir. Önde ortada: tuber jrontale; onun altında ve yanlarda, arcus mperciliaris; ve bu iki kaş kemeri arasında glabella; lambda üstünde orta çizgi üzerinde, her zaman bulunmayan ve sutura metopica denen bir dikiş görülebilir.
Üst norma'nın yanlarında frontalin processus zygomaticus'undan başlayarak yukarıya ve arkaya giden, crista temporalis ossis frontalis ile onun devamı olan linea temporalis vardır. Bu sonuncu çizgi fossa temporalis'i yukarıdan sınırlatacaktır.
Alt norma; Başın alt normasının sının şöyledir Altçene kemiği başla beraber ise, önde mandibula cisminin alt kenarı; eğer beraber değilse, önde üst çenenin keser dişleri; yanlarda alveol kemeri ve elmacık kemerinin alt kenarı; linea nuchalis terminalis, en arkada da protuberentia occipitalis externa.
Bu sınır içinde üst çene kemiğinin, processus palatinus'u ile, damak kemiğinin meydana getirdiği üstdamak, ve onun arkasında görülen vomer'in arka kenarı ve yanlarda choana narhım, onların da yanlarında processus pterygoides, daha arkada sfenoidin büyük kanadının ve cisminin alt yüzü; daha yanlarda, temporalin skuama parçasının elmacık çıkıntısı altında kalan bölümü ile pyramisin at - ön ve alt - arka yüzleri; mastoid çıkıntı; artkafa büyük deliği ile onun çevre ve arkasında kalan kafa bölümleri.
Başın alt norrnasında bu parçalar üzerinde görülenler şunlardır: Altçene cisminde ve orta çizgi üzerinde spinae mandibulares, yanlarda sırasiyle görülen üç çukurcuk; fossa musculi biventeri, fossa sublingualis, fossa submandibularis ve son iki çukurcuk arasında, linea mylohyoidea; sert damakta ve orta çizgi üzerinde, orta keser dişleri arkasında, foramen incisivum; daha arkada sutura palatina mediana; bu dikişin iki yanlarında torus palatinus; üzeri delikli ve pürtüklü damak kubbesi; daha arkada ve yanlarda, sutura palatina transversa; sert damağın en arka ve yanlarında canalis pterygopalatinus'vm alt deliği olan foramen palatinum, majus; bu deliğin de arkasında damak kemiğinin processus pyramidalis'i üzerinde foramina palatina minora; sert damağın arka kenarında ve orta çizgi üzerinde spina nasalis posterior; sertdamağm tamamiyle arkasında ve üstünde 2,5 santimetre yüksekliğinde ve 1,25 Cm. eninde, birbirinden vornerlc ayrılmış, burun boşlukları arka delikleri (choana); bunun yanlarında damak kemiğinin dikey parçası, sfenoidin pterigoid çıkıntısının içyan laminası; yukarıda ise, ortada vomerinin üst kenarındaki kanatlarının sfenoidin rostum'u ile, yanlarda sfenoidin processus vaginalis'i ve cisminin alt yüzü ile damak kemiğinin processus splıenoideus'n arasında meydana gelen canalis basipharyngicus ve canalis pharyngicus; choana'' Iarın yanlarında sfenoidin kanatsı çıkıntıları (processus pterygoides) ve onların medial ve lateral laminaları arasında, fossa pterygoidea; içyan lamına ucundaki hamulus pterygoideus; yine bu lamına arka kenarı yukarısındaki sandalsı çukur; onun da arka ve yukarısında Vidlus kanalının arka deliği; choana-ların arkasında, orta çizgi üzerinde önden arkaya doğru, pars basilaris ossis occipitalis ve onun alt yüzündeki tuberculum pharyngicum; daha arkada, foramen occipitale magnum; bu deliğin iki yanlarında ve önünde bulunan iki tane condylus occipitalis; bu lokmaların arkasında fossa condylica ve bu çukurun dibinde canalis condylicus: (Artkafa büyük deliğinin ön kenarının ortasına basion, arka kenarının ortasına opisthion denir). Alt normanın en arkasında orta çizgi üzerinde, crista occipitalis externa; bu normanın yanlarında, pterygoid çıkıntının dışyan laminasmın da dışında, foramen ovale; onun arka ve dışyanında, sırasiyle, foramen spinae, spina angularis, Glaser yarığı ile ikiye ayrılmış fossa mandibularis; bu çukurluğun önünde tuber articulare; aynı çukurun arkasında pars tympanica ve bunun alt kenarının yaptığı, crista tympanica; bu ibiğin arkasında processus styloides; bunun tabanı arkasında foramen stylomastoideum; bu deliğin arkasında ve dışyanında processus mastoides, incisura mastoidea ve sulcus arteria occipitalis; alt normanın, pterigoid çıkıntının içyan laminasının arkasında ve dışyana doğru temporalin pyramis'inin kesik tepesi, içyanda sfenoidin cisminin arkası ile birleşen pars basilaris, dışyanda sfenoidin büyük kanadının margo petrosus'u, ve bu üçünün arasında da, foramen lacerum; bu deliğin ön kıyısına açılan canalis pterygoideus'un arka deliği; bu deliğin dışyanında, apertura interna canalis carotici; bunun dışyanmda, sfenoidin büyük kanadı ile pyramls arasında sulcus tüba auditka ile bunun dibindeki fissura petrosphenoidale; sulcus tubae'nin arka ve dışyanında apertura externa canalis carotici; bunun da arka ve dışyanında, foramen jugulare; (önde pyramis arkada occipital, üzerinde görülen eş addaki çukurların birleşmesinden ortaya çıkan bu delik piyeste üç kompartıman halindedir, öndekinde sinüs petrosus inferior, ortada 9, 10, 11 inci kafa çiftleri yani nervus glossophryngicus, nervus vagus, nervus accessorius, arkada da sinüs sigmoides'in sonlandığı bulbus vetıa jııgularis intenıa); karotis kanalının dış deliği ile jugular delik arasındaki keskin kenar üzerinde canaliculus tympanicus'un alt deliği, bunun da içyanında fossula petrosa ile onun dibine açılan, apertura externa canaliculi chochleae; foramen jugulare ile foramen lacerum arasında, fissura petrooccipitalis ve bunun arkasında canalis nervi hypoglossi; alt normanın en arka bölümünün yanlarında ise üst ve alt ense çizgileri ile onların arasında, ense kaslarının bir kısmının yapıştığı planum nuchale vardır.
Yan norma; Başa yanlardan bakılırsa, kalın ucu arkada tepesi önde ve aşağıda; büyük ekseni yukarıdan aşağıya ve arkadan öne eğik yumurtamsı biçim gösterir.
Yan normada kafa ile yüz arasındaki sınır aşağı yukarı sutura nasofrontalis ortasındaki nasion'dan mastoid tepesine çekilen tasarlı bir çîzgî ile gösterilebilir. Başın yan normasında ön normaya ait oluşumlar da görüldüğünden, yan normanm önce sınırını göstermek gerekir. Bu sınır, yukarıda linea temporalis; önde, crista temporalis ossis frontalis; processus zygomaticus ossis frontalis, ve sonuncunun tepesindeki sutura zygomaticofrontalis'den ramus mandibulae'nin ön kenarına çekilen çizgi ile gösterilebilir (Bu çizgi elmacık kemiğini ön ve arka iki bölüme ayıracaktır, böylece bu kemiğin ön bölümü, ön normaya arka bölümü arka normaya girer).
Yan normanm aşağıda ve arkadaki sınırı ise ramus mandibulae'hin alt ve arka kenarı ile dışkulak yolu altından, mastoid çıkıntı tepesi ve arka kenarından, şakak üst çizgisine (linea temporalis superior uzanır.
Yan norma sınırları içinde görülen oluşumlar şunlardır: Elmacık kemiğinin facies tenıporalis'i ile bu kemiğin arka - üst ve arka - alt kenarları; ramus mandibulae; frontal ve parietalin linea temporalis superior altında kalan bölümleri; tuber maxillae; sfenoid kemiğinin büyük kanadının ve pterigoid çıkıntının dışyan bölümleri; temporalin skuama ve mastoid parçalarının kafadışı yüzleri bulunur.
Yan norma sınırı içine giren kemiklerin de birbirleriyle birleşme yerlerinde, birtakım dikişler ve aralarında da birtakım çukurlar meydana geldiği gibi, buralara da delik, kanal ve yarıklar açılır.
Sutura olarak yan normada; sygomaticofrontal, zygomaticotemporal, sphenmygomatik, sphenofrontal, sphenoparietal, sphenosquamosal ve parietomastoid dikişler görülür. Bunlardan, parietal, sfenoid, temporal ve frontal arasında pterion: parietal, temporal ve occipital arasında da asterion bulunmaktadır
Yan norma içindeki çukurlar da; fossa temporalis, fossa infratemporalis. fossa pterygopalatina olmak üzere, üç tanedir. Bunları sırasiyle gözden geçirelim:
1) Şakak çukuru; Başın yanlarında, beşte dördü linea temporalis superior denen değirmi bir çevre ile sınırlı, büyük bir çukur olup yukarıda ve arkada üst şakak çizgisi, önde frontalin crista temporalisi ve processus zygomaticus, elmacık kemiğinin üst - arka kenarı, aşağıda elmacık kemeri ile sınırlıdır. Bu çukuru meydana getiren; önde, frontalin processus zygomaticus'u ile crista tenıporalis'i ve linea temporalis'inm arkasında kalan bölümü: sfenoidin büyük kanadının facies tenıporalis'i; elmacık kemiğinin üst-arka kenarı ile facies temporalis'm, arkada parietalin linea temporalis superior altında kalan bölümü ile temporalin skuamasının dışyan yüzü ve processus zygomaticus'âur. Bu çukur gerek iskelette gerek piyeste. altındaki elmacık aralığı aracılığı ile şakak altı çukuru ile birleşiktir. Elmacık aralığı genişliği ve biçimi şahsa göre azçok değişen bir aralık olup dışyanda şakak kemiğinin, processus zygomaticus'u ile elmacık kemiğinin processus temporalis'inin birleşmesinden meydana geien ve üzerinde zygomaticotemporal dikiş görülen elmacık kemeri; içyanda da temporal ve sfenoid-deki crista infratemporalis ile sınırlıdır. Bu çukur üzerinde kemikler arasındaki dikişlerle temporalin sedefsi (skuama) parçasının dışyan yüzünde gördüğümüz ve piyeste, içinde derin şakak damarlarının geçmesine mahsus oluklar vardır. Bu çukuru meydana getiren kemiklerden elmacık kemiğinin facies temporalis'i üzerinde o kemiğin içindeki kanalın temporal çukura açılan deliği foramen zygomaticotemporale görülür.
2) Şakak altı çukuru; Şakak çukurunun altında olan ve onunla orificium zygomaticum aracılığı ile birleşen bu çukur, dışyanda altçene kolunun (ramus mandibulae) içyan-yüzü: içyanda önde tuber maxillae, arkada pterigoid çıkıntının dışyan laminası arasındadır. Bu çukurun tavanının dışyan bölümünü orificium zygomaticum, içyan bölümünü temporalle sfenoid kemikte gördüğümüz crista infratemp, oralis"m altındaki, planum infratemporale, yapar.
Bu çukurun dışyan duvan üzerine canalis mandibulae'mn ağzı, ön duvarı üzerine foramina alveolaria maxillaria ve fissura spheno-maxillaris'in dısyan bölümü; içyan duvarı üzerine de fissura pterygo-mazillaris bulunur. Son iki yarıktan birincisi, bu çukuru orbita ile ikincisi de fossa pterygopalatina ile birleştirir.
Fissura s p h e n o m a x i l l a r i s, fossa infratemporalis'i orbitaya birleştiren bu yarığın aynı zamanda içyan bölümü de, fossa pterygopalatina'nın ön duvarının yukarı bölümü ile birleşiktir. Bu yarık arkada sfenoidîn büyük kanadının facies orbitalis'inin alt kenarı ile; önde üstçene kemiğinin facies orbitalis'imn arka kenarı arasında olup arkadan öne ve içden dışa doğrultuda ve hafifçe yukarıdan aşağıya eğiktir.